6 Ocak 2010

Kapat O Telefonu!



Galatasaray'ın, kimilerine göre olduğunun çok üzerinde övülen, kimilerine göre hakettiği övgüyü bir türlü alamayan (ama övgü seviyesi kesinlikle doğru olmayan) genç kaptanı ArdaTuran, Florya'da antrenman sonrası fotograf çektiren gruptan birinin telefonu Fenerbahçemarşı çaldığı için ona bağırmış: "Kapat o telefonu! Burası Galatasaray'ın tesisleri, burada Fenerbahçe marşı çalamazsın!"


Sanırsın Ülkü Ocakları'nda Enternasyonel Marşı çalınmış... Futbol oyunu oynayan insanlar, bu oyunu izleyen insanlarla tartışıyor aslında, ama öyle bir tarz içerisindeler ki, sanki dünyanın en önemli işi kendilerinin, çok ulvi bir yoldalar ve insanlığın kurtuluşuyla ilgili çalışıyorlar, bu işi para uğruna yapmıyorlar ve insanlığın kurtuluşunu istemeyen karşı tarafın adamları kendi kalelerine girdiği için sinirliler.


Arda da, henüz 23 yaş civarında olmasına rağmen, bir tarafın komutanlarından biri olduğu için ister istemez pozisyonunun gerektirdiği şekilde davranmak zorunda hissediyor kendisini. Komutan böyle davranmazsa suç esas, centilmenlik de neymiş, savaşta centilmenlik mi olurmuş?
Olayda, bir oyuna millet olarak yüklediğimiz acaip misyonların olmasının yanında, Arda'nın kişisel olarak da bu misyonlarla tam örtüşen bir kişilik yapısının olması durumu dikkat çekmiyor değil. Yani Arda, özellikle kaptan olduktan sonra, bu şekilde davranmak için gaz alıyor, gazı da içindeki mevcut karbüratörlerde işledikten sonra enerji olarak açığa çıkarıyor. er futbolcuda karbürator olmaz. Galatasaray yonetimi acaba bunu gördü de mi Arda'yı kaptanlığa layık gördü? Konjonktörün gerektirdiği sertlik miktarına göre bir seçim mi yapıldı, yoksa tamamen teknik/idari bir seçim miydi? Bunları bilemeyiz, ama gördüklerimiz üzerinden yorum yapabiliriz:

Hagi'den beri olmayan sembol futbolcu açığını kapatmak için bir hamle gerekiyordu, taraftarın sevgilisi olacak, bazı olayları tek başına yatıştırabilecek, taraftarı gerektiğinde sakinleştirip gerektiğinde galeyana getirebilecek, bu sayede çeşitli odaklarda baskı oluşturabilecek, belki de bu kadar büyük emeller için olmasa da, en azından taraftarın aşık olacağı ve takıma bağlılığı biraz da olsa artırabilecek bir isim. Altyapıdan gelmiş, teknik anlamda itiraz kal-dırmayacak, söylemelerinde Galatasaraylılık vurgusunu özellikle ve sürekli yapan, şirin ama isterse korkunç, ve bizim aklımızın ermeyeceği kim bilir ne kriterler masaya yatırıldıktan sonra bulunan isim bu işte: Arda Turan.


Her Fenerbahça maçında burnundan soluyarak ortalığı (istemese de!) geren, ilaç için bile Fener-bahçe tarafına bir sempatik mesaj göndermeyen, karşıya transfer olma durumu ortaya çıktığında profesyonellikle uzaktan yakından bağdaşmayan mesajlarla içinde bulunduğu psikolojinin artık normal bile kabul edilemeyeceğini gösteren, Semih'e kroşe, hatırlamadığım öbür futbolcuya direk çakan, kavga etmeyi kaptanlık şiarı sayan Arda Turan'ın son olayı da bu işte: "kapat o telefonu!"


Ya karşıdaki Fenerbahça taraftarı "sen kimsin!" diyip ustune yürüse ve iki yumrukla Arda'yı ye-re serse? Çünkü karşıdaki adamın seninki gibi bir misyonu yok ki, istediğini yapar, taraftar!Yumrukları çaksa ve Arda'yı yere serse? Arda da karşılık verse? Yıllarca kanuşulacak ve eşi benzeri görülmemiş bir başka rezalete doğru devam edip gitmez mi olaylar? Tarihimizde hiç de az olmayan saha dışı anticentilmenlik olaylarından birine daha yol açmış olmaz mı Arda o zaman?Galatasaray yönetimi de o zaman gene Fenerbahçe'yi mi suçlar? "Kalemizin içine kadar sokulmuş Fenerbahçe ajanı, kaptanımızın kulağının içindeki malum kemiklere doğru kendi marşını çalarak kendisinin delirmesine, ve sonradan gene bu malum kemiklerin üzerine fiziksel şiddet uygulayarak dengesinin kaybolması ne nihayet yere düşmesine kadar uzanan meş'um olaylar zincirine sebep olmuştur. Fenerbahçe Spor Kulübünü bu vesileyle yeniden ve yeniden kınar, kaptanımıza acil şifalar dileriz!"


E peki baştan şifa sahibi ve dengeli bir kaptan seçsek olmaz mı? Ya da seçtiğimiz kaptanın den-gesini kontrol altına almasını sağlayabilsek? Ona bu tip olaylardan sonra "afferim koçum işte böyle!" diyeceğimize ceza versek, kaptanlığın şiarlarıyla ilgili sürekli ve bitmez bir eğitimden geçirsek, bunu kaptan olduktan sonra değil, kaptanlığa hazırlık aşamasında yapsak, koskoca Galatasaray camiasını (futbol kısmından bahsediyoruz) temsil yeteneğine sahip olan insanlar bulsak ya da yapsak olmaz mı? Kewell neden kaptan değil bu takımda? Çünkü o çok beyefendi, kaptanlığın gerektirdiği içten patlamalı bir motora sahip değil, gerektiği gibi itiraz etmiyor, saha dışında çok silik, bu özellikleri onun yeterince Galatasaraylı olmasını engelliyor, haa bir de kafası küçük!
Bu aralar gene moda oldu, hep anlatıyorlar her yerde: Metin Oktaylar, Can Bartular, ne kadar centilmen yıllar, ne kadar centilmen yıllar. Ben o arkadaşları izlemedim bilmiyorum, anlatılan-lara inanmak biraz saflık gibi geliyor bana, çünkü muhtemelen ileride Arda'yı da bize Galatasa-ray'ın müthiş kaptanı olarak anlatacaklar, ama gözümüzle gördüğümüz şeyler var: Avrupa'da in-sanlar artık ne kadar ezeli rakipleri olursa olsun, şampiyonluk maçına çıkan takımı sıraya dizilip alkışlıyorlar, maçlarda birebir pozisyonlarda kasti hareket yapan adam neredeyse kalmadı(pepe'nin tekmeden beri ben görmedim), haksız karar olduğunda kendi aleyhine bile olsa artık oyuncular itiraz ediyorlar. Çünkü böyle eğitiliyorlar. Bizdeki gibi bir kısır döngü yok orada.


Selametlik Özhan Canaydın, rakip takımın gollerini alkışladı diye yıllarca cekmediği kalmadı bu ülkede. Acaba hala o başkan olsa, Arda'yı kaptan yapar mıydı? Kewell onun tarzına (ve Avrupa tarzına) daha uygun bir kaptan olmaz mıydı, hem adamlığı, hem tekniği, hem de tecrübesiyle Galatasaray'a çok daha yakışan, ve ona çok daha fazla katacak bir isim olmaz mıydı? Bilemeyiz, ama ben başkan olsam (allah nasip etmesin mi demişti Arda?) kesin böyle olurdu.


Hem şu anki durum Arda'yı da gereksiz yere yıpratıyor. Büyük bir yıldız olabilecek bir futbolcu, direkt oyun içi sayılamayacak bu tip olaylarla belki de beklenilenin çok uzağında kalacak. Hem kendisi kaybedecek, hem Türk futbolu. Ne gerek var?


Yarın alın Arda'yı kaptanlıktan, Harry kaptan olsun! Herkes kazanır...


Not: Bu arada, takip edenler (!) bilir, bizim blog taraftar olurken tarafsız kalabilmekle ilgilidir en çok. O yüzden, bu yazdıklarımın hepsi, belki de daha fazlası Fenerbahçe ve (misal) Emre Be-lözoğlu için de geçerlidir, bundan sonraki yazılarda bunu belirtmeyeceğim.

1 yorum:

  1. Yeni gelişme: Telefon sahibi Emre Güngör'ün kuzeniymiş. Şimdi olay daha bir anlaşılır oldu, çocuk fenerli ama gelmiş kuzeninin takımının antrenmanına, yanında eşi dostu var herhalde, ondan bundan imza alıyorlar falan...
    Bazı noktalara aynen katılmamak mümkün değil, mesela bu m,isyon evet yükleniyor ardaya, onun kişiliği de öyle gelişmiş zaten florya'da, bu kültürler büyümüş.
    Dahası bu olaydan doğacak bir itiş kakış örneğine devam edelim, burada profesyonellik nerede? kavga etseleri arda orasını burasını yaralasa, yönetim nasıl bir reaksiyon verir? Aferin bizim kaptana susturmuş fenerbahçe marşını mı der? Yoksa oğlum sen salak mısın, 15 milyon euroluk futbolcusun sen, kavga edip yaralanma lüksün yok senin mi?
    'Şifa sahibi ve dengeli kaptan', güzelmiş:) EVet kewell tabii doğal kaptanı bu takımın, ama evet fazla beyefendi. Ne acaip ortamlar değil mi?

    YanıtlaSil