29 Kasım 2009

Derbi bayramı


Bu bayram haftasonunda, neredeyse Galatasaray-Fenerbahçe maçı dışındaki tüm derbiler bir arada denk geldi. Dünyada bir derbi bayramı gibiydi özellikle bugün.
Barcelona - Real Madrid
Dünyanın en popüler derbisi birkaç dakika önce Nou Camp'ta sonuçlandı. Barça maçı İbrahimoviç'in golüyle 1-0 kazandı. Dün tv'de bir yerlerde Real-Sürreal maçı olarak telaffuz edildiğini duydum:) ama tabii her iki takım da kötü dönemlerinde oynuyorlar. Bu derbinin tarihi müthiş skorlarla dolu. Örneğin 1943'de İspanya Kupası'ndaki Real Madrid'in 11-1'lik üstünlüğü derbi tarihinin en farklı skoru. Aynı yıl ligde Barcelona kendi sahasında 4-1 kazanmış, Madrid'deki maç ise 5-5 bitmiş. Aynı sezon, 2 takım, 3 maç, 27 gol!.
Olimpiakos - Panathinaikos
Komşudaki bu ezeli rekabet 'Mother of all battles' manasına gelen bir tabirle anılıyor. Genelde derbilerde aynı kenin iki takımı söz konusuysa, ya sağ-sol ayrımı, veya fakir-zengin farkı vardır. Atina'da da Olimpiakos liman dolayısıyla işçiler ve emekçöi sınıfını, Panathinaikos ise daha varlıklı olan orta sınıfı temsil ediyor. Bu haftaki maçta Zico'nun takımı, Galatasaray'ın Çarşamba günü grup liderliği için konuk edeceği Panathinaikos'u kendi sahasında Konstantinos Mitroglou'nun golleriyle 2-0 devirdi.
Everton - Liverpool
Aslında neredeyse aynı kökten gelen bu iki takımın mücadelesi, diğer derb,ilere göre daha dostane tabir kabul edilir. Everton'un Anfield'dan başka bir stada taşınması sonrasında boş kalan Anfield'da maç oynamak amacıyla bir kısmı eski Everton'luların kurduğu Liverpool takımı sonrasında daha başarılı olan taraf oldu. Bölgedeki birçok ailenin bir kısmı Liverpool bir kısmı Everton taraftarı olduğu için rekabet daha dostane sürüyordu. Ancak 1985'teki Avrupa kupası finalinde 39 kişinin öldüğü Heysel faciasına Liverpool taraftarlarının neden olması ve bu olaydan dolayı İngiliz takımlarının aldığı uluslararası ceza Everton taraftarının Liverpool düşmanlığını arttırdı. Çünkü çok formda olan ve özellikle sonraki yıl Avrupa'da bir şeyler yapacağına inanılan Everton rakipleri yüzünden bu fırsatı kaçırdıklarını düşündüler ve derbinin ateşi biraz daha yükselmiş oldu. Goodison Park'taki bugünkü maçı Liverpool 2-0 kazandı.
Arsenal - Chelsea
Londra derbisi, özellikle son yıllarda Chelsea'nin süper takımlar arasında girmesiyle daha büyük bir rekabet halinde dönüştü. Bugün Emirates'teki maçı Chelsea etkili oyunuyla 3-0 kazandı. Goller eski bir Arsenalli olan Ashley Cole ve Drogba'dan geldi. Arsene Wenger, Ancelotti'ye ilk kez kaybetti. 

20 Kasım 2009

Başımız önde Güney Afrika'ya gidiyoruz!

Böyle başlık atmış Le Figaro. Aynı durumda olduğumuzu düşünüyorum, Hürriyet böyle bir başlık atar mıydı? Böyle dürüstçe, böyle özeleştirisel. Veya Türk basını bu haksız kazancı övebilmek için konuya çeşitli açılardan bakıp, sürekli Maradona'nın golüyle benzerlikler kurarak, hakemin bize karşı da yaptığı haksızlıkları iderdeleyerek, ama başını öne eğmeden mi giderdi Afrika'ya? Bu yaklaşım farkının taraftarlık tutma kültürü ve tüm spora yaklaşım ile ilgili çok önemli olduğunu herkese hatırlatıyor, Fransa'da diğer basın kuruluşlarının olayı ele alış biçimlerini kısaca aktarıyorum:
Le Figaro'nun başmakalesinde, "Fransa'nın zaferi kimseyi mutlu etmedi, başımız önde Güney Afrika'ya gidiyoruz" denildi. 

Liberation gazetesinde çıkan bir haberde ise Henry'nin Güney Afrika'daki Dünya Kupası finallerine gönderilmemesi istendi.
Gazete, Fransız takımının "ahlaksız" bir şekilde barajı geçtiği ve rakibini "aldattığı" yorumunu yaptı.
Le Parisien gazetesi de "Sıkıntı" başlığı ile verdiği haberde, Henry'ye yönelik eleştirileri ön plana çıkardı ve "ağzımızda acı bir tat var" ifadesini kullandı.
Fransa'daki Beden Eğitimi Öğretmenleri Sendikası, dün yaptığı açıklamada, durumu "tartışmasız hilekarlık" olarak yorumlamıştı. Sendikadan yapılan açıklamada, "maçtaki gelişmeler, talebelere her gün öğrettiğimiz, dayanışma ruhu, kurallara ve rakibe saygı gibi ilkelere ters bir durum" ifadesi kullanılarak, beden öğretmenlerin tepkisi dile getirilmişti.
Kaynak: http://www.ajansspor.com/2010dunyakupasi/genel/h/20091120/vatandaslari_henryyi_topa_tuttu.html?kf_1

17 Kasım 2009

PES 2010 taktik açıklamaları

Başka şeyler de buldukça buraya eklerim.

maç biraz sertleşmiş

İkinci acı haber: de Nigris!

Ligimizde yakın zamanda Gaziantepspor, Ankaraspor ve Ankaragücü formaları toplam 3 sezon giyen Meksikalı futbolcu Antonio De Nigris, kalp krizi sonrasında bugün hayatını kaybetti. Hemen aklımıza diğer kalp nedeniyle ölen futbolcular, sahada ölenler veya fenalaşanlar geliyor.

bir de meşhur aztek maskesi var, fenere attığı golden sonra suratına taktığı. Sanırım Türk futbol kamuoyundaki en çarpıcı imajı budur: 


16 Kasım 2009

Vieri nerelerde?

Despiterecent'in haberinde kramponlarını çıkarıp futbol kariyerine nokta koymaya hazırlanan Vieri'nin, son bir macera için Brezilya 3. Lig takımlarından Boavista Sport Club ile anlaşmaya yakın olduğu belirtildi.
Brezilya'nın ünlü spor kaynaklarından Globoesporte ise 36'lık santrforun bu sabah (pazar) Rio'daki Antonio Carlos Jobim havaalanında görüldüğünü ve sambacılarla gelecek günlerle sözleşme imzalayacağını aktardı.
Gelecek Mayıs ayına kadar kendisini kulüpte tutacak anlaşma sayesinde ayda 33.000 avro alacağı belirtilen Vieri'nin Rio'nun atmosferini anlayabilmesi için sahil kenarında bir apartman dairesi talep ettiği iddia edildi.
kaynak: http://www.ajansspor.com/futbol/dunyadanfutbol/h/20091115/vieri_nereden_nereye.html?kf_4


Çok güçlü ve yıpratıcı bir forvetti. Biz verelim haftada 50.000 Euro, Galatasaray'da oynasın, olmaz mı?

15 Kasım 2009

Ankaragücü'ne Trond Sollied



Ankaragücü'ne şampiyon hoca(!)

Teknik Direktör arayışlarını sürdüren Ankaragücü'nün, gittiği her takımı şampiyon yapmasıyla bilinen Norveçli Trond Sollied'le anlaştığı iddia edildi..

With Bodø/Glimt:
With Rosenborg:
With Club Brugge:
With Olympiacos:
With Gent:
With Heerenveen:
Anlaşmış gibiymişler. 'Kim şampiyon yapar bizi ?' sorusuna verilecek akla ilk gelen yanıtı bulmuşlar:) Bodo'yu, Rosenborg'u ve Olimpiacos'u şampiyon yapmış ya! Şampiyon olmadığı takımlarda da illa bir kupa, bir final var ya! Aslında yanlış bir düşünce değil de, işte anlatması zor. Ankara'da son 15 yılı yaşayanlar anlar, tam Gökçek kafası!

13 Kasım 2009

Barcelona - Mallorca 4-2

Barca topralanmış görünüyor. Messi ve İbrahimoviç formdalar. Özellikle 2. gol mühiş, kaleci ilk 3 şutu çıkarıyor, dördüncüyü vuruyorlar. İşte hücum gücü ve dağılımı!

Kaynak: http://www.lanetli.org/izle/31229/Barcelona-4-2-Real-Mallorca-mac-ozeti.html

12 Kasım 2009

Gökçek - Karaman gerilimi


Ankaragücü teknik direktörü Hikmet Karaman’ı tazminat ödememek için mafyavari yöntemlerle istifaya zorlayan Gökçek yönetimi, bu kez sert kayaya çarptı.

Ankaragücü yönetiminin, takımın teknik direktörü Hikmet Karaman’ın görevden ayrılması için başvurduğu yollardan biri daha işe yaramadı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in oğlu Ahmet Gökçek’in başkanlığa getirildiği kulüpte, yönetimle teknik direktör arasında açıktan süren mücadele, son olarak oyuncuların antrenmana çıkmalarına izin verilmediği bir noktaya geldi.
Hikmet Karaman’ın iki sezon önce Ankaraspor’u çalıştırırken takımın futbol şubesi sorumluluğunu yapan Ahmet Gökçek ile yaşadığı gerginlik, deneyimli teknik direktörün istifasıyla sonuçlanmıştı. Basın önünde Gökçek tarafından başarısız sonuçların sorumlusu olarak gösterilen Karaman, Ankaraspor’dan ayrıldıktan sonra geçen sezon Ankaragücü’yle anlaşmış, bu yıl, Ankaraspor’un küme düşürülmesine varan gelişmeler sonrası, Ahmet Gökçek de kulübe başkan olmuştu. Yönetime geldiği andan itibaren Karaman’ın gönderilmesi için kolları sıvayan Gökçek’in teknik direktör arayışına girmesiyle başlayan gerilimli süreç, geçen gün yaşanan skandala kadar tırmandı.

Futbolcularını antrenmana çıkarmayan kulüp yönetimi
Hikmet Karaman tarafından Salı günü saat 11:30 olarak bildirilen antrenman saati, yönetim tarafından futbolcular tek tek aranarak 18.00 olarak değiştirildi. Bu gelişme üzerine Hikmet Karaman'ı arayan futbolcular, Karaman'ın, antrenman saatinde bir değişiklik olmadığını söylemesi üzerine Sarayköy Tesisleri'ne geldiklerinde, yönetimin verdiği talimat doğrultusunda kapıdaki güvenlik elemanları tarafından içeriye alınmadılar.

Hikmet Karaman ve teknik heyet antrenman için tesislere geldiklerinde durumu öğrenince, Karaman, noter huzurunda video çekimiyle bu engellemeyi tespit ettirdi. Antrenman saatinde tesiste olan birkaç futbolcu vardı ve bunlar arasında, “takımın dinamosu” olarak tanımlanan ama yönetimin geçen hafta süresiz olarak kadro dışı bıraktığı Ceyhun Eriş’in de bulunduğu dikkat çekti. Olayın basına yansıması üzerine bir açıklama yapan Ankaragücü Genel Menajeri Ender Yurtgüven, teknik direktör konusunun da ele alınacağı yönetim kurulu toplantısı nedeniyle, kendisine verilen yetkiye dayanarak, antrenmanı erteleme kararını bizzat verdiğini söyledi.
Yorumcu Rıdvan Dilmen’in “faşizm” olarak tanımladığı bu uygulamanın ardında, yönetimin ilk günden bu yana Hikmet Karaman’ı istifaya zorlama çabasının yattığı biliniyor. Ahmet Gökçek’in, çalışmak istemediği bir teknik direktörle neden sözleşmeyi feshetmeyerek bu yollara başvurduğunun yanıtı ise, Karaman’ın şimdiye kadar Türkiye’de örneğine rastlanmamış bir sözleşme imzalamış olması.

Karaman’ın “alışılmadık” sözleşmesi
Türkiye’ye çalışmaya gelen yabancı teknik direktörlerin, görevine son verilmek istendiğinde kulüpleri sıkıntıya sokacak maddi tazminatlar içeren anlaşmalarına karşın, yerli teknik direktörler, tazminat bir yana, alacaklarını bile tahsil edemeden gönderilebiliyorlardı. Hikmet Karaman, yaşadıklarından çıkardığı bir ders olarak Ankaragücü kulübüyle öyle bir sözleşme imzalamıştı ki, yönetimin önünde, yüklü tazminattan kurtulabilmenin tek yolu olarak teknik direktörün istifası kalmıştı ve Gökçek ailesinin genleri, bir hak teslimindense, Karaman’ı bezdirerek hiçbir şey talep etmeden gitmesini sağlamak için her tür rezaleti çıkarabilecek yapıdaydı.

Ama, yaşanan son olayla, Karaman istifa etmediği gibi, antrenmanın kendi bilgisi dışında iptal edildiğini belgelemesiyle, sözleşmesinde açıkça belirtilmiş bir durumunihlal edildiğini kanıtlar duruma geçmiş ve sözleşmenin kendisi tarafından bu gerekçeyle feshedilmesi durumunda belirlenmiş alacaklarını da tahsil edebilme hakkını elde etmişti. Çünkü sözleşmede, bütün bu ayrıntılar yer alıyordu ve antrenman yer ve zamanı da tümüyle teknik direktörün inisiyatifindeydi. Daha sonra göreve getirilen genel menajer Yurtgüven’e yönetimin bu hakkı devretmesi söz konusu olamazdı.

Gökçek’in işi kolay değil!
Gökçek yönetimini zor durumda bırakarak, tazminat ödemeden teknik direktörle yollarını ayırmasını engelleyen sözleşmeye göre, kulübün, sözleşmeyi haklı bir sebep olmaksızın feshetmesi veya teknik adamın sözleşmeyi haklı nedenlerle sona erdirmesi halinde, kulüp, fesih tazminatı olarak sözleşmenin kalan süresi karşılığı tüm hak edişleri ödemekle yükümlü. Yine sözleşmede yer alan bir husus, “başarısızlık” gibi bir gerekçeyi de haklı fesih sebebi göstermeyi engelliyor. Haksız fesih tazminatının 350 bin doların altında olmayacağının belirtildiği sözleşmede, teknik adamın bir başka kulüple anlaşması halinde, tazminat tutarından kısmen ya da tamamen indirim yapılmasının da önüne geçilmiş. Bu gelirlerin, tazminat hesabında teknik adam aleyhinde dikkate alınmayacağı net bir şekilde belirtilmiş.

Şimdi, Hikmet Karaman’ın oyuna gelmeyeceğinin ve istifa etmeyeceğinin açıkça görüldüğü bu gelişmeler karşısında, Gökçek’in nasıl bir yönteme başvuracağı, bir sonraki adımının ne olacağı merak ediliyor.

Robert Enke


O günü hatırlıyorum: Ankara'da Mısır Cafe'de akşam üstü saatleri ve televizyonun başındayız. Fenerbahçe yine büyük heveslerle yeni sezona başlıyordu. Yeni transferler yapılmış, paralar harcanmıştı. Bu transferlerden birisi de Barcelona'dan kiralanan kaleci Robert Enke'ydi. 2003-2004 sezonunun açılış maçında Enke hatalı goller yedi, ve İstanbulspor Fenerbahçe'yi deplasmanda 3-0 yendi. Yönetim hemen işe koyuldu ve ilk kelle Enke'ninki oldu.
Kısa süreli Tenerife'ye kiralanan Enke'yi Barcelona sezon sonunda Hannover 96'ya verdi. Bugüne kadar kaptanı olduğu kulubünde çok başarılı sezonlar geçiren kaleci, milli takım seviyesine kadar yükseldi ve 2008 yılında Bundesliga'nın en iyi kalecisi ünvanını kazandı. Saygıyla anıyoruz.

11 Kasım 2009

PES 2010 ilk değerlendirmeler



Oyundaki ilk deneyimimde pek bir şey anlamadım. Bu tür versiyon değişikliklerinde sürekli eski oyundan gelen alışkanlıkları tekrar edip, olmayınca da sinirlenen bir yapım var. Allahtan ikinci seferinde daha bilinçli ve öğrenmeye açık bir kafayla oynadım. Tabii sevgili rakiplerimizi üstüste 3 maç yenmiş olmamız da öğrenme motivasyonumu arttırdı.
Öncelikle 2'ye2 oyunda çok karşılaşılan bir durum olarak karambollerin çok içinden çıkılmaz bir hale geldiğini, hele de akşam biraz yorgunsanız gözlerinizi acıtan manzaralar oluşturduğunu söylemeliyim. Gerçi 'tactics' bölümünde oyuncuların toptan belli bir mesafe uzakta kalmalarını sağlayan bir ayar var ama henüz istediğim sonucu elde edemedim. Bununla birlikte 8-10 adet özel taktik olduğunu ve istenen derecede seçildiğini de memnuniyetle öğrendim, henüz kurcalıyorum.
İkincil olarak, neredeyse her yorumda okunabilecek bir gerçek gol atmanın zorlaştığı. Doğru düzgün şut pozisyonu bulmak PES 2009'a göre daha zor ama belki net pozisyonlarda gol atmak daha zor olmayabilir. En azından ben 2009'da bol pozisyon bulup, gol vuruşunu çok beceriksizce yapıyordum, şimdi daha az pozisyonla daha verimli gol atıyorum. Bu durumlar birlikte oyunun genelinde daha bir gerçekçi hava olduğu söylenebilir. Yani daha topu alıp oyunu kurmaya uğraşırken, gerçek futbolun zorluğunu hissediyor oyuncu. Oyun içinde de verimli pas pozisyon bulmak çok kolay değil, oyunu açmak, zenginleştirmek ise zor. Birbir mücadeleler daha bir anlam kazanmış, topu alıp rakiple yan yana metrelerce gidilmiyor. Futbolcuların topa göre duruşları, pozisyon alışları ve hamleleri de daha bir gerçekçi olmuş. Tabii bütün bunlar, bir taraftan da futbolu kısırlaştırıyor, özellikle benim gibi yeni alışmakta olanları oyun içinde hemen en temel futbol stratejilerine yönleniyorlar. Gerçekte sıkı pres yapan, basan, alan kapatan bir takımın rakibini kısır ve tekdüze futbola zorlaması gibi. Umuyorum zamanla daha zengin bir oyun ortaya koyabiliriz.
Grafikler falan da şahane ama ben işin daha çok 'gameplay' tarafında olduğum için detaylarına girmiyorum. Oynarken müzik dinlediğim için de yorumcuyu falan da hiç bilmiyorum. Taktik ayarlama ekranları hala çok kötü. Eskisinin iyi taraflarını da sanki kötüleştirmişler gibi. OYuncu özelliklerini gördüğümüz ve zaten zor alıştığımız o çizgi grafik yok olmuş, tuşlarla geçerek değişik özellikleri tarayabiliyoruz ama o grafiği kullanarak kıyaslama yapamıyoruz. Bu konuyu hiç anlayamıyorum; bu kadar komplike bir simulasyon oyunu yaratıp, menuler ve oyuncu ayalarını bu kadar non-user-friendly yapmak sanırım sadece Konami'dekilere has bir özellik. Bu konuda daha fazla konuşursam, federasyondan ceza yerim diye düşünüyorum! Eskiye göre artı kabul edilebilecek şey yukarıda bahsettiğim akıllıca görünen taktik ayarlamalar.
Yapay zeka da biraz geliştirilmiş, özellikle pas yaparken, elinizde iyi bir takım varsa topsuz alandaki oyuncular da bir şekilde oyuna katılıyor, boşluk bulmaya çalışıyor. Eski oyunda, özellikle bazı standart dışı pozisyonlar oluştuğunda saçmalayan oyuncuların sayısı ve oranı azalmış gibi. Oyunun yapay zekası futbolu daha iyi anlamış gibi görünüyor. Ancak önemli bir kusurun artarak sürdüğünü söylemeliyim. Özellikle savumadayken çift kişilik oyunda kontrol edilen adamı değiştirmek istediğinizde doğru adamı almıyor. Mesela adam kanattan iniyor, bizim beklerin birisi da zaten üstünde, hatta bir oyuncu daha olay bölgesinde; ben de içerideki stoperi alıp ortaya karşı pozisyon alayım ya da forveti kontrol edeyim diyorum. PES 2009'da çok geç seçiyordu, şimdi hiç seçmiyor!
Oyun hızı genel olarak sanki daha yavaş, ama kritik pozisyonlarda ne olduğunu görüp anlamak eski oyuna göre daha zor oluyor. Bu belki biraz daha gerçekçilik demek. Sonuçta iyi ve kötü taraflarıyla her versiyon biraz daha gerçekçi hale geliyor. İlk başta bu gerçekliğe alışmak zor oluyor, ama sanırım alışınca daha keyifli olacaktır. Son bir not, savunma yapmak çok daha zor olmuş. Ben eski oyunda iyi savunma yapan oyunculardan birisi olarak burada adamların savunma pozisyonlarını kontrol etmekte de çok zorlandığımı söyleyebilirim.