31 Ocak 2010

Futbolcu Böyle Gönderilir!


Var mı böyle güzel bir gidiş? Neler oluyor ben de şaşırıyorum. Galatasaray yönetimi ne kadar da düzgün ilişkiler kuruyor. Sezon ortasında gönderilen bir futbolcunun bu şekilde gitmesi, Türk futbolunda özlenen bir tablo değil midir? Tabii parasını da verince adamın efendi gibi.



Shabani Nonda, “Bu yıl da şampiyon olmak için hep beraber” sözleriyle konuşmasını noktaladı.

29 Ocak 2010

Yeter Haldun Üstünel Yeter!

Ben mecaz anlamda söylemiyorum. Gerçekten 'Yeter!' Uyarıyorum, aldıklarınızı Ronaldo, Kaka, Rooney, Xavi ve Iniesta değilse, bir takıma devre arasında 5 tane ilk 11'de oynaması beklenen futbolcu alınmaz. Onların bile bir kısmı uyum sorunu yaşayabilir. Ayrıca şu an bu seviyedeki bir futbolcu dışında, formunu ve seviyesini görmeden uğruna Galatasaray takımının gözden çıkarabileceği bir yabancısı yoktur. Kewell'mı? Sakın ha! Taraftarın bu kadar sevdiği, bu kadar profesyonel, kişiliği bu kadar düzgün, futbol düzeyi olarak takımının en iyisi bir futbolcu, Manchester City'nin oynamayan forveti için riske edilmez. 2 ay sakat kalacağı için de riske edilmez. Bana sorarsanız 250.000 Euro falan için de edilmez. Ama sezon sonu gelir, teknik kadar değerlendirmesini yapar, oyuncu gitmeye niyetlenmiştir olabilir, yönetim böyle bir değerlendirme yapabilir. Ben yine eleştiririm ama şimdi bunu yapmak çok mantıksız olur. Sezon sonunda da zaten serbest kalacakmış, bakarsın, pazarlığı yapar yönetici olarak karrarını verirsin. Bu konuyu geçelim, yani uzatacak bence hiçbir yanı yok, Harry Kewell şu an Galatasaray takımının, Fenerbahçeli bir arkadaşımın da farkında olduğu gibi, her anlamda en iyi oyuncusudur. Ayrıca da Türk futbolunun özlediği bir futbolcu tipidir. 2 ay oynamayacak diye satmak en hafif tabiriyle mantıksızlıktır.

Haldun Üstünel'in yaptığı tansferler, bilinçli kararların sonucu seçilmiş, iş yapabilecek futbolcular. Neill ve Jo ile ilgili değerlendirmeleri önceki yazıda yaptık. Neill kariyeri ve oyun stili olarak yerine oturacak gibi görünüyor. Jo da sonuçta 4 aylık, opsiyonsuz olarak, ligde takviye için gelmiş, uzun boylu ve hazır bir forvet. Ama ne olacağı hiç belli olmaz. 

Giovanni Dos Santos, biraz farklı. Oyuncu olarak düzeyi de, transfer olarak riski de daha yüksek. Yakın geçmişin Avrupa'daki yıldız adaylarından birisi. PES'te Etoo, Henry ve Messi'yle oynattığımız 3'lü forvette mavi ya da mor olan varsa, çok da çaresiz kalmadan oyuna soktuğumuz ve güzel goller atan bir isimdi. Yani dünya futbolundaki kabul önümüzdeki dönemin yıldız adayı olduğuydu. 

Sonrasında, Tottenham'da çıkış yapamadı ve hatta Ipswich de bile pek forma şansı bulamadı. Ama yaşı çok genç ve fundementali iyi. Tam bir çıkış yapacak noktada olabilir. Ve kiralık da olsa, uygun bir opsiyonla alma kaydıyla, yarım devre bakıp iyiyse çok çok genç ve kaliteli bir futbolcuyu almak akıllıca görünüyor. Bu madalyonun iyi yüzü. Ama diğer taraftan İngiltere 1. Ligi'nde bir takımda yarım sezonda sadece 8 maçta forma giymek çok da önemsenmeyecek bir istatistik değil. En azından hızlı bir form ve parlama beklemek için insan biraz geri duruyor. Mesela bizim ligde de 10-12 maçta ilk 11 oynar, 3 gol atar ve sadece 'başarılı' denebilecek bir sezon geçirirse ben çok şaşırmam. Hatta alınmasını da savunabilirim. Ama transferin edenlerin de böyle bakıyor olmaları, 'yıldız' değil 'yıldız adayı' olduğunun ve uzunca bir süredir formsuz gezindiğinin farkında olmaları gerekir.

Dahası olayın başka yönlerini de düşünmek gerekir. Türkiye'de 3 oyuncu alıp, 2'sinin kaliteli ve genç olmaları, diğerinin de premier ligde aktif oynayan bir isim olması, o transferi çok iyi yapar. Haldun Üstünel başarılıdır. Sezon başında da önce hoca sonra oyuncular çok başarılı transferlerdi. Ama şu anda Galatasaray 2. durumda, ve futbol düzeyi de beklenenin altında. Demek ki, iyi transfer yapmak işin bir kısmı. Bu çocuk, gerçekten çocuk. 17 yaşında parlamış, sonrasında düşmüş, akıllı ve insan ilişkileri iyi görünen 20 yaşında bir çocuk. Dün kendisine yapılan havaalanı karşılaması için 'Hayatımda ilk defa böyle bir şey gördüm ama bu bana hemo motivasyon, hem de sorumluluk veriyor' gibisinden bir açıklama yaptı. Bu genç oyuncuların çok iyi yönetilmesi gerekir. Psikolojik sorunlar olabilir, baskı Türkiye'de çok yüksektir. Hem formsuzlukla, hem taraftar baskısıyla, hem İstanbul hayatıyla, hem de Aziz Yıldırım'ın başdöndüren transfer teklifleriyle aynı anda başetmek kolay değildir. Bunlar da işin riskleri.

23 Ocak 2010

Rakipler çıkışta!



UEFA Avrupa Ligi son 32 kuraları çekildiği günden bu yana yaklaşık 1 ay geçti, ve her iki rakibimiz de çıkışta. Kötü günler geçiren Atletico Madrid yıldızları Forlan ve Agüerro'yu Premier Lig'e kaptırmamayı, şimdilik başardı gibi görünüyor. Maxi Rodriguez Liverpool'a gitti ama Atletico Arjantin'li genç yetenek Eduardo Salvio'yu kadrosuna kattı. Ayrıca Juventus'tan da Tiago'yu kiraladı. Son kupa maçında Celta Vigo karşısında  iyi değillerdi, ama önceki turda 3-0'ın rövanşında Recreativo'yu 5-1'le geçtiler ve bu maç camiayı tekrar havaya soktu. Ligde de kura çekildiğinde 14. sırada olan takım, en son 13 Aralık'ta kendi sahasında Villareal'e yenilmişti. Ondan sonraki 4 maçında 3 galibiyet 1 beraberlik aldılar ve 11. sıraya tırmandılar. Galatasaray'ın işi zorlaşıyor. Bu havayla devam edip, son maçta da Vicente Calderon'da Barcelona'yı yenerlerse, Galatasaray maçına müthiş bir çıkışla gelebilirler.




Lille, kuralar çekildiğinde zaten çıkıştaydı, üstüste 4 maç kazanmış ve müthiş bir gol ortalaması tutturmuşlardı. Özellikle genç ve hızlı top oynadıklarını ısrarla vurguladığım bu takım, şu anda Fransa Ligi'nde 3. sıraya oturdu. 22 Kasım'dan beri ligde üstüste 6 galibiyet alan takım, neyse ki bu hafta Sochaux'a yenildi de, Fenerbahçeliler biraz rahatladı. Takımın son 7 maçındaki gol ortalaması 3.5!. Fransa Ligi gol krallığı listesinde 2. ve 3. sırada Lille forvetleri Gervinho ve Frau var.

Galatasaray basketbol takımı mucize peşinde

Bu hafta Bornova Belediye'ye yenilen Galatasaray 'Tufan gönünümlü Cemal' skandalından sonra, üstüste 7 maçlık galibiyet serisine son vermiş oldu. O güne kadar oynanan tüm maçlarda hükmen mağlup ilan edilen, 2 oyuncusunu ve tüm teknik kadrsounu kaybeden takım, bir üstündeki Darüşşafaka'yı yakaladı ve geçti. Artık Galatasaray camiasında ligden düşmeme değil play-off mucizesi konuşulmaya başladı. Şu anda 8.'yle aralarındaki puan farkı 5.


Not: 'Cafe Crown' demeye hiç dilim varmıyor.

Galatasaray'in yeni transferleri

Henüz transfer dönemi kapanmadı ama son günlerdeyiz. Sezon başında transferin en parlak takımı Galatasaray'dı, ara transfer döneminin de en parlak takımı net Galatasaray oldu. Öncelikle ihtiyaçlara bir bakalım.  Bence savunmacı şarttı, mümkünse sağlam bir stoper, savunmayı de yönetebilecek bir isim. Galatasaray'ın savunması idare eder diyenlere, mesela Hıncal Uluç'a, bu noktada bir çift sözüm var.


Servet, 2 yıl önceki formundan çok uzak, artık yaşlanmaya ve yavaşlamaya başladı, her an sakatlanma riski var. Gökhan Zan zaten müzmin sakat, zaten de iyi bir stoper değil. Emre Aşık artık 36 yaşında, Emre Güngör geldiğinden beri sakat, tam nasıl bir oyuncu olduğunu daha anlayamadık. Bunların yanında Hakan Balta da bence orta sahada daha başarılı olabilecekken, bek oynuyor. Evet bu sayılanlar aynı zamanda milli takımın da savunması ama iyi olduklarından değil, Türkiye'de son yıllarda savunmacı yetişmediğinden. Bu savunmaya tecrübeli, doğru savunma oyununu bilen bir adam şarttı, kağıt üzerinde oldu bence. Lucas Neill, 31 yaşında ama aktif olarak Premier Leauge'de oyanayan bir savunmacı. Dünyanın en zor ve belki de en sert liginden bahsediyoruz. Zaten daha genç olsa, öyle devre arasında bu paralar getirmeniz mümkün olmaz. UEFA maçlarında oynayabilecek olması çok büyük avantaj. Bu noktada savunmacı transferinde en önemli şartlardan birisi bu olmalıydı ki, şu anda UEFA'da oynamamış, makul fiyata alınabilecek, kaliteli ve tecrübeli kaç tane savunma oyuncusu bulabilirsiniz? Kewell'la da yarenlik ederler:) Neill, Doğru ve bilinçli bir transfer gibi görünüyor.




Diğer mevkiiye gelince, Galatasaray taraftarının gönlünde hep bir oyuncu kurucu var, şöyle iyi top kullanabilen, ara paslar atabilen, icabında kaleyi de düşünen, hatta biraz da takıma liderlik edebilecek bir oyuncu istiyorlar. Ama yok, yani ortalıkta böyle oyuncu bulmak mümkün değil, hele de ara transferde, hele de 10 milyonun altında bir paraya. Bulursanız alın, ama ben o bahsi geçiyorum. İşte Elano'yu aldılar, o da 10 milyon zaten, kimse beğenmedi. Bence o mevkide, ihtiyaca göre biraz geri de oynayabilir, daha forvet arkası gibi de oyanyabilir, Rijlkaard'ın Elano'yu kullanmaya çalışması gerekiyor. Hele de Baros'un sakatlığı uzayınca, Galatasaray forvetsiz kaldı. Nonda çok formsuz, zaten formlu hali de hiçbir zaman çok tatmin edici olmadı. Serkan Çalık denilen çocuğu Gençlerbirliği'ne sattılar. Bir de Kewell var işte, joker gibi, nerde sıkıntı olsa 'gel koçum' diyebiliyorsun. Bu arada gerçekten Galatasaray'a Hagi'den bu yana gelen en iyi futbolcu olduğunu düşünüyorum, futbolu, profesyonelliği ve hatta sempatikliğiyle...

Jo, biraz daha soru işareti. Ama risk almadan da bu iş olmuyor. Jo, CSKA'dayken Wagner Lowe ile birlikte büyük sükse yapmıştı. Sonrasında İngiltere'de aradığını bulamadı, ama hala çok genç, şu an 22 yaşında. Yani ikinci çıkış dönemini Galatasaray'da yaşaması mümkün. Galatasaray Jo'yu beğenirse sözleşmesini uzatıp, sezon sonunda bonservisini de almak için aldıysa, ümit veren bir transfer gibi düşünülebilir. Ama bu sezon UEFA'da da oynayamayacağı için, Baros yokken ligde golcü olarak oynasın diye alındıysa doğru seçim değil bence. Bu düşünceyle transfer yapılacaksa, daha düz ama daha gölcü bir forvet almak gerekirdi. Gol vuruşunu bilen, düz oynayan, biraz daha tecrübeli, disiplin sorunu falan olmayan Boyd gibi birisi olmalıydı. Jo zaman zaman kulüp yönetimleriyle problemler de yaşayan bir oyuncu. Bol orta yapmayı seven Galatasaray orta sahası için çok önemli bir avanatajı uzun boylu olması. O da Elano'nun yol arkadaşı gibi, hem CSKA'da, hem de Manchester City de birlikte oynadılar sanırım.


Haldun Üstünel bir transfer daha yapacak deniyor ama bilemiyorum. Peki o zaman nereden geliyor bu değirmenin suyu? Daha 1 yıl önce futbolcu alacak para bulunamazken, ara transferde 3 tane yabancı almak, elindeki 2 oyuncunun sözleşmelerini fesh etmek, bunlar maliyetli işler. ancak Jo'yu şu an ihtiyaç duyulan, UEFA Kupası'nda da oynayacak ana forvet transferi olarak düşünmediğimize göre oynayacak bir forvete daha ihtiyaç var gibi. Dos Santos doğru isim mi? O da bir soru işareti ama Barcelona altyapısından yetişen ve Rijkaard'ın iyi tanıdığı bir isim. Bu sezon hiç Avrupa maçında oynamamış sanırım. Bir dönem dünyanın yıldız adayları arasında sayılıyordu, 17 yaşında Barcelona A takımında oynadı. Sonrasında Tottenham'da o da aradığını bulamadı. Ama yine de öyle ucuz değildir bu transfer, eğer bonservisiyle alınacaksa, çünkü futbolseverlerin 3 yıldır adını bildiği bir isim ve daha 20 yaşında. Haldun 'Premiership'de sıkıntı yaşayan kaliteli futbolcular' kaynağını bulmuş, habire deşiyor gibi bir durum var.

Lincoln - Hamit takası bana daha gerçekçi görünüyor. 27 yaşında, memnun kalmazsan Türkiye'de satabilirsin, Avrupa'da o da bu sezon maç yapmamış sanırım. Eh Lincoln'un de turşusunu kurmamak lazım, başka alıcı da zor bulunur artık.

Bu ara transfer döneminin en güzel haberi Gökhan Ünal'ın gelmemesi, üzerine kaymağı da Fenerbahçe'ye gitmesi oldu.

16 Ocak 2010

Barca formalı THY uçağı



Sponsorluk antlaşması imza töreni için Türk yetkililer ve spor yazarlarını Barcelona'ya taşıyacak Manavgat uçağına Barca forması giydirilmiş. Sanırım uçak uluslararası havaalanları arasında 3 yıl boyunca bu görünümüyle gezinecek.

8 Ocak 2010

Eurosport Avrupa'nın en güçlü takımları sıralaması

İlginç değil mi? Şu anda Avrupa'nın en güçlü/başarılı takımı Bordeaux olarak çıkıyor. 7. sıradaki PSV, 8. Benfica, 12. Salzburg, biraz sürpriz sonuçlar gibi. Liverpool'un da her halükarda 38e kadar düşmemesi gerekir diye düşünüyorum. Başka bir not olarak bizimkilerin rakipleri, hem Lille hem de Atletico, bizimkilerden aşağıda şimdilik.

Bir yorum olararak, lig katsayılarının kurluşuna çok katılmadığımı söyleyebilirim.  Katsayıların aşağıdaki şekilde düzenlenmesini öneriyorum.



5 - England, Spain
4.5 - Italy, Germany, France, 
4 - Portugal, Netherlands, Russia, Greece,  Turkey, Ukraine, 
3.5 - Belgium, Poland, Romania, Scotland, Switzerland,
3 - Cyprus, Israel, Denmark, Austria



1 - Bordeaux - 23.52
2 - Chelsea - 22.92
3 - Real Madrid - 22.71
4 - Barcelona - 21.67
5 -Arsenal - 21.62
6 -Manchester United - 21.58
7 - PSV Eindhoven - 21.25
8 - Benfica - 20.61
9 - Sevilla - 20.21
10 - Fiorentina - 20.00
11 - Porto - 19.32
12 - Salzburg - 19.18
13 - Internazionale - 18.97
14 - Fenerbahce - 18.71
15 - Panathinaikos - 18.13
16 - Werder Bremen - 18.08
17 - Shakhtar - 18.08
18 - Valencia - 18.00
19 - Lyon - 17.94
20 - Olympiacos - 17.93
21 - Twente - 17.77
22 - Ajax - 17.39
23 - Milan - 17.19
24 - Galatasaray - 17.14
25 - Bayern - 17.07
26 - Roma - 16.90
27 - Anderlecht - 16.33
28 - CSKA Moscow - 16.13
29 - Hapoel Tel-Aviv - 16.09
30 - Brugge - 15.73
31 - Juventus - 15.49
32 - Hamburg - 14.87
33 - Athletic Bilbao - 14.79
34 - Lille - 14.72
35 - Unirea Urziceni - 14.67
36 - Rubin - 14.45
37 - Fulham - 14.44
38 - Liverpool - 14.08
39 - Sporting Lisbon - 14.08
40 - FC Copenhagen - 13.86
41 - Marseille - 13.83
42 - Villarreal - 12.88
43 - Wolfsburg - 12.19
44 -Everton - 11.79
45 - Stuttgart - 11.74
46 - Standard Liege - 9.77
47 - Hertha Berlin - 8.25
48 - Atletico Madrid - 7.81
HOW IT WORKS
Scores are based on points per game in domestic league, Champions League and Europa games.
Domestic points per game are multiplied by the league coefficient - either 3.5, 4, 4.5 or 5 - with teams in stronger leagues getting more credit.
League coefficients:
5 - England, Italy, Spain
4.5 - Germany, France, Portugal, Netherlands, Russia
4 - Belgium, Greece, Poland, Turkey, Ukraine, Scotland, Romania
3.5 - Cyprus, Switzerland, Israel, Denmark, Austria
Champions League victories are counted as three points for a win. They are all multiplied by a coefficient of 5. Matches in the group stage and beyond are counted.
Champions League victories are counted as three points for a win. They are all multiplied by a coefficient of 4. Matches in the group stage and beyond are counted.
Example: Bordeaux
43 points from 19 Ligue 1 games = 2.26 points per game
Multiplied by league coefficient of 4.5 - 2.26 x 4.5 = 10.19
16 points from 6 Champions League game = 2.67 points per game.
Multiplied by European coefficient of five - 2.67 x 5 = 13.33
Total score = 10.19 + 13.33 = 23.52
Alex Chick / Eurosport

6 Ocak 2010

Kapat O Telefonu!



Galatasaray'ın, kimilerine göre olduğunun çok üzerinde övülen, kimilerine göre hakettiği övgüyü bir türlü alamayan (ama övgü seviyesi kesinlikle doğru olmayan) genç kaptanı ArdaTuran, Florya'da antrenman sonrası fotograf çektiren gruptan birinin telefonu Fenerbahçemarşı çaldığı için ona bağırmış: "Kapat o telefonu! Burası Galatasaray'ın tesisleri, burada Fenerbahçe marşı çalamazsın!"


Sanırsın Ülkü Ocakları'nda Enternasyonel Marşı çalınmış... Futbol oyunu oynayan insanlar, bu oyunu izleyen insanlarla tartışıyor aslında, ama öyle bir tarz içerisindeler ki, sanki dünyanın en önemli işi kendilerinin, çok ulvi bir yoldalar ve insanlığın kurtuluşuyla ilgili çalışıyorlar, bu işi para uğruna yapmıyorlar ve insanlığın kurtuluşunu istemeyen karşı tarafın adamları kendi kalelerine girdiği için sinirliler.


Arda da, henüz 23 yaş civarında olmasına rağmen, bir tarafın komutanlarından biri olduğu için ister istemez pozisyonunun gerektirdiği şekilde davranmak zorunda hissediyor kendisini. Komutan böyle davranmazsa suç esas, centilmenlik de neymiş, savaşta centilmenlik mi olurmuş?
Olayda, bir oyuna millet olarak yüklediğimiz acaip misyonların olmasının yanında, Arda'nın kişisel olarak da bu misyonlarla tam örtüşen bir kişilik yapısının olması durumu dikkat çekmiyor değil. Yani Arda, özellikle kaptan olduktan sonra, bu şekilde davranmak için gaz alıyor, gazı da içindeki mevcut karbüratörlerde işledikten sonra enerji olarak açığa çıkarıyor. er futbolcuda karbürator olmaz. Galatasaray yonetimi acaba bunu gördü de mi Arda'yı kaptanlığa layık gördü? Konjonktörün gerektirdiği sertlik miktarına göre bir seçim mi yapıldı, yoksa tamamen teknik/idari bir seçim miydi? Bunları bilemeyiz, ama gördüklerimiz üzerinden yorum yapabiliriz:

Hagi'den beri olmayan sembol futbolcu açığını kapatmak için bir hamle gerekiyordu, taraftarın sevgilisi olacak, bazı olayları tek başına yatıştırabilecek, taraftarı gerektiğinde sakinleştirip gerektiğinde galeyana getirebilecek, bu sayede çeşitli odaklarda baskı oluşturabilecek, belki de bu kadar büyük emeller için olmasa da, en azından taraftarın aşık olacağı ve takıma bağlılığı biraz da olsa artırabilecek bir isim. Altyapıdan gelmiş, teknik anlamda itiraz kal-dırmayacak, söylemelerinde Galatasaraylılık vurgusunu özellikle ve sürekli yapan, şirin ama isterse korkunç, ve bizim aklımızın ermeyeceği kim bilir ne kriterler masaya yatırıldıktan sonra bulunan isim bu işte: Arda Turan.


Her Fenerbahça maçında burnundan soluyarak ortalığı (istemese de!) geren, ilaç için bile Fener-bahçe tarafına bir sempatik mesaj göndermeyen, karşıya transfer olma durumu ortaya çıktığında profesyonellikle uzaktan yakından bağdaşmayan mesajlarla içinde bulunduğu psikolojinin artık normal bile kabul edilemeyeceğini gösteren, Semih'e kroşe, hatırlamadığım öbür futbolcuya direk çakan, kavga etmeyi kaptanlık şiarı sayan Arda Turan'ın son olayı da bu işte: "kapat o telefonu!"


Ya karşıdaki Fenerbahça taraftarı "sen kimsin!" diyip ustune yürüse ve iki yumrukla Arda'yı ye-re serse? Çünkü karşıdaki adamın seninki gibi bir misyonu yok ki, istediğini yapar, taraftar!Yumrukları çaksa ve Arda'yı yere serse? Arda da karşılık verse? Yıllarca kanuşulacak ve eşi benzeri görülmemiş bir başka rezalete doğru devam edip gitmez mi olaylar? Tarihimizde hiç de az olmayan saha dışı anticentilmenlik olaylarından birine daha yol açmış olmaz mı Arda o zaman?Galatasaray yönetimi de o zaman gene Fenerbahçe'yi mi suçlar? "Kalemizin içine kadar sokulmuş Fenerbahçe ajanı, kaptanımızın kulağının içindeki malum kemiklere doğru kendi marşını çalarak kendisinin delirmesine, ve sonradan gene bu malum kemiklerin üzerine fiziksel şiddet uygulayarak dengesinin kaybolması ne nihayet yere düşmesine kadar uzanan meş'um olaylar zincirine sebep olmuştur. Fenerbahçe Spor Kulübünü bu vesileyle yeniden ve yeniden kınar, kaptanımıza acil şifalar dileriz!"


E peki baştan şifa sahibi ve dengeli bir kaptan seçsek olmaz mı? Ya da seçtiğimiz kaptanın den-gesini kontrol altına almasını sağlayabilsek? Ona bu tip olaylardan sonra "afferim koçum işte böyle!" diyeceğimize ceza versek, kaptanlığın şiarlarıyla ilgili sürekli ve bitmez bir eğitimden geçirsek, bunu kaptan olduktan sonra değil, kaptanlığa hazırlık aşamasında yapsak, koskoca Galatasaray camiasını (futbol kısmından bahsediyoruz) temsil yeteneğine sahip olan insanlar bulsak ya da yapsak olmaz mı? Kewell neden kaptan değil bu takımda? Çünkü o çok beyefendi, kaptanlığın gerektirdiği içten patlamalı bir motora sahip değil, gerektiği gibi itiraz etmiyor, saha dışında çok silik, bu özellikleri onun yeterince Galatasaraylı olmasını engelliyor, haa bir de kafası küçük!
Bu aralar gene moda oldu, hep anlatıyorlar her yerde: Metin Oktaylar, Can Bartular, ne kadar centilmen yıllar, ne kadar centilmen yıllar. Ben o arkadaşları izlemedim bilmiyorum, anlatılan-lara inanmak biraz saflık gibi geliyor bana, çünkü muhtemelen ileride Arda'yı da bize Galatasa-ray'ın müthiş kaptanı olarak anlatacaklar, ama gözümüzle gördüğümüz şeyler var: Avrupa'da in-sanlar artık ne kadar ezeli rakipleri olursa olsun, şampiyonluk maçına çıkan takımı sıraya dizilip alkışlıyorlar, maçlarda birebir pozisyonlarda kasti hareket yapan adam neredeyse kalmadı(pepe'nin tekmeden beri ben görmedim), haksız karar olduğunda kendi aleyhine bile olsa artık oyuncular itiraz ediyorlar. Çünkü böyle eğitiliyorlar. Bizdeki gibi bir kısır döngü yok orada.


Selametlik Özhan Canaydın, rakip takımın gollerini alkışladı diye yıllarca cekmediği kalmadı bu ülkede. Acaba hala o başkan olsa, Arda'yı kaptan yapar mıydı? Kewell onun tarzına (ve Avrupa tarzına) daha uygun bir kaptan olmaz mıydı, hem adamlığı, hem tekniği, hem de tecrübesiyle Galatasaray'a çok daha yakışan, ve ona çok daha fazla katacak bir isim olmaz mıydı? Bilemeyiz, ama ben başkan olsam (allah nasip etmesin mi demişti Arda?) kesin böyle olurdu.


Hem şu anki durum Arda'yı da gereksiz yere yıpratıyor. Büyük bir yıldız olabilecek bir futbolcu, direkt oyun içi sayılamayacak bu tip olaylarla belki de beklenilenin çok uzağında kalacak. Hem kendisi kaybedecek, hem Türk futbolu. Ne gerek var?


Yarın alın Arda'yı kaptanlıktan, Harry kaptan olsun! Herkes kazanır...


Not: Bu arada, takip edenler (!) bilir, bizim blog taraftar olurken tarafsız kalabilmekle ilgilidir en çok. O yüzden, bu yazdıklarımın hepsi, belki de daha fazlası Fenerbahçe ve (misal) Emre Be-lözoğlu için de geçerlidir, bundan sonraki yazılarda bunu belirtmeyeceğim.