14 Mart 2013

Şampiyonlar Ligi'nden ara istatistikler

1. Hedefi bulan ve bulmayan gol girişimlerinde Ronaldo açık ara önde. Hedefi bulanlar:
Ronaldo 41, Messi 26  diye başlıyor! Burak da 18 girişimle 5. sırada.

2. Xavi 958 pas vermiş, %89 ile, en yakın rakibi 603. Bir buçuk katından fazla! Selçuk 12. sırada. Pas sayısında liste Xavi'yle başlıyor, 3 Iniesta, 4 Alba, 5 Busquets, 6 Alves, 8 Messi şeklinde devam ediyor! Busquets attığı 484 pasın, 438'ini isabetli kullanmış, yani her 10 pasın 9'u yerine gidiyor! Takımların pas başarı oranlarında Galatasaray çok gerilerde kalıyor. Elenen Montpellier, Zenith, Braga gibi takımlar bile daha yukarıda. 

3. En çok direğe nişanlayan futbolcu Hamit tabii ki, 3 direkle! Daha ilginci en çok direkten dönen takım da 7 direk ile Galatasaray!

4. İbrahimovic ve Di Maria 5'er asistle zirvedeler. Selçuk da 4 asist grubunda, hemen arkalarında.

5. PSG çıksın diyen çok var, hatta bir önceki turda bile tercih ediliyordu ama şu anda en başarılı takım PSG gibi görünüyor. 8 maçta 17 gol atıp 7 galibiyet almışlar, Bayern de 18 gol, 6 galibiyet.

6. Burak gol kralı olduğu gibi aynı zamanda ofsayt kralı da. 14 kere ofsayta düşmüş. Arkasından İbrahimoviç geliyor. 

7. Shaktar'lı Henrikh Mkhitaryan en çok koşan futbolcu. Yaşına rağmen Pirlo 3. sırada. Bir diğer Shaktar'lı Srna 4., Selçuk da bu listede 8. sırada.

8. İlginç bir istatistik orta denemeleri. Selçuk, Riera, Amrabat ve hatta 214 dk. oynamasına rağmen Emre Çolak, bu listede ilk 20 içindeler. Sadece bu 4 futbolcu 62 orta denemesi yapmış. İsabetli orta sayısı sadece 15! Orta konusunda en başarılı oyuncu sanırım yine Pirlo. Tek başına 30 orta kesmiş, 18'i isabetli. Takımlara bakınca, Şampiyonlar Ligi'nin en çok orta denemesi yapan takımı yine Galatasaray, toplam 80 deneme, sadece 20'si isabetli. İkinci sırada da Schalke var 72'yle. Mesela Real 43 orta denemesi yapmış, 32'si isabetli. Bu8nlar biraz sıkıntılı konular:)

9. Arsenal'li Arteta 21 faul ile en çok faul yapan futbolcu. Melo da bu listede 17 faul ile 7. sırada. Burak, Eboue ve yine az süre almasına rağmen Emre Çolak, kendisine en çok faul yapılan futbolcular listesinde üst sıralardalar.

10. Bayern 73 korner atmış, arkasından Juventus geliyor 56 kornerle, sonra da Manchester 55. Galatasaray'ın korner sayısı 37.

11. En çok sarı kart gören takımlar listesi de şöyle oluşuyor: Arsenal, Milan, Valencia, Bayern, Lille, S. Moskova, Galatasaray, Bate, Malaga....

http://www.uefa.com/uefachampionsleague/season=2013/statistics/index.html




29 Ocak 2013

Türk takımlarının 5 yıllık bonservis bilançoları

kaynak: www.transfermarkt.de

Sosyal Medyada Kulüpler


Resmi kulüp hesaplarının takipçi sayıları. Ben hiçbir takımın resmi hesabını takip etmiyorum bu arada. 
Kaynak: http://www.santrahaber.com/haber/Galatasaray-ve-Fenerbahce-ilk-10-da/85173




2 Mart 2011

Zvjezdan Misimoviç / Galatasaray resmi web sitesinden

Zvjezdan Misimovic, 5 Haziran 1982’de Münih’te doğdu. Nord Lerchenau, Forstenried, Gartenstadt Trudering gibi amatör takımlarda oynadıktan sonra 18 yaşında Bayern Münih’e transfer oldu.

Dört yıl boyunca Alman devinin kadrosunda bulunan genç oyuncu, birkaç maç haricinde A Takım’da yer almadı. Bayern’in ikinci takımında 102 maça çıkıp 44 gol atan Misimovic, 2004 yılında Bochum’a transfer oldu. Ligde ilk devrenin bitimine doğru ilk 11’de de sahaya çıkmaya başlayan Bosnalı oyuncu, ikinci yarıda takımının değişmez oyuncularından biri olmayı da başaracaktı. O sezon 17’si ilk 11’de olmak üzere 31 maça çıkan Misimovic, bu karşılaşmalarda yedi asist yaparken, üç kez de rakip fileleri havalandırdı. 

Sezon sonunda küme düşen Bochum’da kalmayı tercih eden Misimovic, ligde yine yalnızca üç maç kaçırırken oynadığı 31 maçın tamamında ilk 11’de sahaya çıktı. Bundesliga 2’yi tam 11 golle tamamlayarak ön plana çıkan Misimovic, altı da gol pası vererek takımının şampiyonluğunda büyük rol oynadı.
2006-07 sezonunda orta sahanın ortasında ve sağ kanatta görevlendirilen Misimovic, ikisi penaltıdan yedi gol atarken, yaptığı on asistle de dikkatleri üzerine çekti. Sezon sonunda Nürnberg’in yolunu tutan Misimovic, 2007-08 sezonunun ilk maçında bir sakatlık geçirmesine karşın, kendisini bulmaya başladığı 5. haftadan itibaren ilk 11’deki yerini hiç kaybetmedi. Ligde 10 gol atıp 4 de asist yapan Bosnalının Avrupa kupaları ve milli müsabakalar ile birlikte 2007-08 sezonu bilançosu 50 maçta 16 gol ve 14 asistti.

Nürnberg sonrası kariyerinin en doğru adımını atan Misimovic, Felix Magath’ın Wolfsburg’unda harikulade bir sezon geçirdi. Orta alanın ortasına yerleşen yıldız isim, yalnızca kart cezalısı olarak bir maç kaçırdığı bu sezonda tam 20 asist yaparak Bundesliga rekorunu kırdı.  Aynı sezon kupada dört maçta yedi asist, UEFA Kupası’nda sekiz maçta dört gol bir asist ve milli formayla Dünya Kupası elemelerinde dokuz maçta beş gol sekiz asistle oynayan “10 numara”, toplam 54 maçta 16 gol, 36 asistle inanılması güç bir rakama ulaşıyordu.

Misimovic, artık Avrupa’nın önemli futbol dehalarından bir tanesiydi. Yeşil beyazlı takım 2009-2010 sezonunu ise sekizinci olarak tamamladı. Özellikle ligin 13 ila 22. haftaları arasında on maç üst üste galibiyetten uzak kalarak tamamen baş aşağı giden bir takım profili çizen Wolfsburg bir yana, Misimovic tarafında ise değişen bir şey yoktu. Ligde tam 15 asist (bu kez 17 asistli Mesut’un arkasında ikinci) yaparak yine önündeki forveti (bu kezEdin Dzeko’yu - 22) gol krallığına ulaştıran Misimovic, ikisi serbest vuruştan 10 da gol atarak ligde skora en çok katkı sağlayan oyuncular arasında yer aldı.

Sırp asıllı olduğu için eski Yugoslavya’nın 18 ve 21 yaş altı takımlarında milli formayla tanışan Misimovic, daha sonra Bosna’yı seçti. 2004 yılından bu yana 50 kez milli formayı giydi ve bu maçlarda 16 gol attı. 
Üst düzey duran top yeteneği, uzaktan müthiş şutları, dâhiyane pasları, isabetli ortaları ve üst düzey futbol zekâsı ile adı gibi “yıldız” bir isim olan Zvjezdan Misimović, 2010-11 sezonu itibariyle Galatasaray forması giyiyor.

12 Şubat 2011

Fenerbahçe, TOKİ ve imar planı tadilatları

Açıkça görülüyor ki, mesele Galatasaray ve TOKİ meselesi değildir. AKP yönetimi, TOKİ ve belediyeler eliyle spora da müdahale etmekte, oraları da rantı bir araç olarak kullanıp kontrol etmek derdindedir. Sabah'tan Erhan Öztürk aktarıyor:

30 yıllığına kiralanan arsa önce Kulübe satıldı, ardından plan tadilatıyla sosyal tesis yapma hakkı tanındı. Kulüp şimdi de, aynı arazide konut ve otel yapmak istiyor.

Ataşehir'deki 58 dönümlük araziyi, spor salonu yapmak için 30 yıllığına yıllık 305 bin lira kira bedeli karşılığında tahsis ettiren Kulüp, hemen ardından, imar planlarında spor tesisi alanı olarak yer alan araziye, kültürel ve sosyal tesis yapmak için Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne başvurdu. Büyükşehir Belediyesi, TOKİ'nin de muaffakatnamesini alarak planı onayladı. Böylece, yaklaşık 45 bin metrekare inşaat hakkı elde edildi. Kulüp daha sonra, 2009'un bitimine üç gün kala, tahsisli arazinin tapusunu almak için tek başına ihaleye girerek araziyi 58.2 milyon liraya satın aldı. Fenerbahçe, geçtiğimiz aylarda bir kez daha Büyükşehir'in kapısını çalarak, bir plan tadilatı daha istedi. Teklifte, arazinin planlarına otel ve konut alanı eklenmesi talep edildi. Ayrıca, eski plana göre 45 bin metrekare inşaat yapılabilecek araziye 2.07 emsal talebinde bulunan kulüp, planın kabulü halinde ekstradan 155 bin metrekarelik inşaat hakkı elde edecek. Teklifin meclisten geçmesi durumunda, kulübe yaklaşık 1 milyar dolarlık bir 'katkı' sağlanmış olacak. Büyükşehir Belediyesi'nde kabul edilen "Finans Merkezi" projesi için yürütmeyi durdurma kararı aldıran Mimarlar Odası ise yeni plan ve teklifler için de yargıya gitmeye hazırlanıyor. Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu kulüplere değil, yeşil alanların yok edilmesine karşı olduklarını vurgulayarak, "Bölgeye ciddi bir yoğunluk getiren projeyle ilgili yeniden yargıya gideceğiz" dedi.

24 Ocak 2011

Galatasaray ilk devre sakatlık raporu

Ajansspor'dan yorumsuz aktarıyorum:

1. hafta / Sivasspor-Galatasaray: Pino, Elano, Aydın, Sabri (sakat) (4)
2. hafta / Galatasaray-Bursaspor: Sabri, Pino, Aydın, Serdar Özkan, Mehmet Batdal, Cana, Hakan, Mustafa Sarp (sakat)
3. hafta / Eskişehirspor-Galatasaray: Kewell, Elano, Pino, Sabri, Mehmet Batdal, Çağlar (sakat)
4. hafta / Galatasaray-Gaziantepspor: Arda, Hakan, Çağlar, Mehmet Batdal (sakat)
5. hafta / Bucaspor-Galatasaray: Arda, Sabri, Hakan, Mehmet Batdal, Çağlar (sakat)
6. hafta / Galatasaray-İstanbul BŞB: Arda, Hakan, Çağlar, Mehmet Batdal, Sabri (sakat)
7. hafta / Karabükspor-Galatasaray: Arda, Baros, Çağlar, Hakan (sakat), Elano (izinli)
8. hafta / Galatasaray-Ankaragücü: Neill, Gökhan, Cana, Kewell, Arda, Çağlar (sakat)
9. hafta / Fenerbahçe-Galatasaray: Kewell, Gökhan, Aydın, Baros, Arda, Çağlar (sakat), Ufuk (kırmızı kart cezalısı)
10. hafta / Galatasaray-Antalyaspor: Aykut, Elano, Baros, Kewell, Aydın, Gökhan, Çağlar, Arda (sakat), Ayhan (sarı kart cezalısı)
11. hafta / Trabzonspor-Galatasaray: Aykut, Serkan, Hakan, Arda, Baros, Gökhan (sakat), Serdar Özkan (cezalı-yetkisiz menajerlik)
12. hafta / Galatasaray-Manisaspor: Arda, Baros, Hakan, Mustafa Sarp, Serkan (sakat), Serdar Özkan (cezalı-yetkisiz menajerlik)
13. hafta / Kayserispor-Galatasaray: Arda, Baros, Cana, Mustafa Sarp, Serkan (sakat), Serdar Özkan (cezalı-yetkisiz menajerlik)
14. hafta / Galatasaray-Beşiktaş: Arda, Serkan, Mustafa Sarp, Aydın (sakat), Serdar Özkan (cezalı-yetkisiz menajerlik)
15. hafta / Kasımpaşa-Galatasaray: Arda, Baros, Mustafa Sarp, Emre Çolak (sakat)
16. hafta / Galatasaray-Gençlerbirliği: Baros, Mustafa Sarp, Emre Çolak (sakat)
17. hafta / Konyaspor-Galatasaray: Sabri, Baros, Arda, Barış, Mustafa Sarp, Emre Çolak (sakat), Pino (sarı kart cezalısı) (7)
18. hafta / Galatasaray-Sivasspor: Gökhan, Baros, Pino, Arda, Çağlar (sakat), Serkan (kırmızı kart cezalısı), Neill-Kewell (Asya Kupası)


http://www.ajansspor.com/futbol/superlig/h/20110124/florya_dinlenme_tesisleri_.html

21 Ocak 2011

Spor Emek-Sen'den ıslıklı protesto eylemi!

AKP'nin direktifi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü TT Arena'da Başbakan Erdoğan'ı protesto edenleri aramaya başladı. Sporseverler ise Spor Emek-Sen'in çağrısı ile Cumartesi günü saat 14:00'da AKP'yi ıslıkla protesto etmeye hazırlanıyor.

15 Ocak Cumartesi günü TT Arena Stadyumu'nda on binlerce Galatasaray taraftarının TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar tarafından aşağılanması ve ardından Başbakan Erdoğan ve diğer AKP'lilere dönük büyük protestonun yankıları sürüyor. AKP, İstanbul Emniyet Müdürlüğü eliyle kendisini ıslıkla ve yuhalayarak protesto edenleri cezalandırmak için harekete geçerken, sporseverler de kaynatılan cadı kazanına karşı harekete geçti.
Günlerdir birçok farklı takımın taraftar gruplarından AKP'ye dönük tepki ve Galatasaray taraftarlarına destek açıklamaları gelirken son olarak Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası (Spor Emek-Sen) bir çağrı yaparak 22 Ocak Cumartesi günü saat 14:00'da Taksim İstiklal Caddesi'ne AKP'yi ıslıklamaya çağırdı.
Erdoğan ve partisi protestoyu hazmedemedi!Cumartesi günü stadyumda TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar'ın yaptığı konuşmanın benzerini açılışın ertesi günü Başbakan Erdoğan da yapmış ve stadyumun parasını kendi cebinden vermiş gibi Galatasaray Kulübü sözleşmeyi imzalamamakla tehdit etmişti. Galatasaray Kulübü Adnan Polat ise, bu tehdit karşısında on binlerce taraftara sırtını dönerek İstanbul Emniyeti ile birlikte kamera kayıtlarını tek tek inceleyerek protestocuları tespit edeceklerini açıklamıştı.
Dün ise Şişli Cumhuriyet Savcılığı'ndan gelen yazı ile birlikte İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün başta Tekyumruk grubuna üye Galatasaray taraftarları olmak üzere tüm protestocuları aramaya başladığı haberi basına yansıdı. Galatasaray kongre üyeleri dahil on binlerce kişinin aranması çılgınlığına girişileceği ilan edilmiş oldu.
AKP'ye tepki farklı renkleri birleştirdi!
AKP, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve Galatasaray Kulübü bunları yaparken protestonun sahipleri ise geri adım atmadı. Tehditlerin hedefi olan Tekyumruk taraftar grubu başta olmak üzere Galatasaray taraftarlarının büyük çoğunluğunun AKP tarafından aşağılanmaya tepki gösterdiği görüldü.
Hafta boyunca ise FenerbahCHE, Başiktaş Halkın Takımı, Gençlerbirliği Kara Kızıl gibi taraftar gruplarından Galatasaray taraftarlarına destek açıklamaları geldi. Tüm açıklamalarda AKP'nin sporu kendine rant alanı olarak görmesi eleştirilirken, taraftarların da bu ülkede yaşadığı ve milyonlarca insan gibi hükümetin politikalarına dönük tepkili olduğu vurgulandı.
Spor Emek-Sen'den tüm sporseverlere çağrı
Dün Spor Emek-Sen yaptığı yazılı açıklamada "22 Ocak Cumartesi günü saat 14:00’te İstiklal Caddesi’nde toplanarak, Galatasaray taraftarlarına desteğimizi sunacağız. Başbakan’a hak ettiği ilgiyi ıslıklarımızla göstereceğiz. Zorba yöneticilerin bize tanımadıkları protesto hakkımızı sonuna kadar kullanacağız" ifadeleri ile tüm sporseverlere çağrı yaptı.
Spor Emek-Sen ayrıca farklı takımların taraftar gruplarını da beraber hareket etmeye çağırdı. Bu doğrultuda tüm taraftar gruplarına bugün saat 19:00'da Kadıköy'deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde toplantı çağrısı yapıldı.
Birçok taraftar grubunun Spor Emek-Sen'in çağrısına destek verdiği ve bundan sonra neler yapılabileceğinin konuşulacağı Spor Emek-Sen tarafından açıklandı.
DİSK'ten Spor Emek-Sen'in çağrısına destekDün DİSK Genel Merkezi'ni ziyaret eden Spor Emek-Sen temsilcileri çağrılarını iletti. DİSK yönetiminin çağrıya tam destek verdiği ve Cumartesi günü yapılacak ıslıklı protesto yürüyüşüne katılacağı belirtildi.
TKP'den Spor Emek-Sen'in çağrısına destek
Türkiye Komünist Partisi tarafından yapılan açıklamada ise "Galatasaray taraftarına edilen hakaretler ve başlatılan cadı avı karşısında 22 Ocak Cumartesi günü saat 14:00’te İstiklal Caddesi’nde AKP’yi ıslıklıyacağız. Tüm halkımızı Metin Kurt’un başkanlığını yaptığı Spor Emek-Sen’in bu eylem çağrısına uymaya çağırıyoruz" denildi.
(soL - Haber Merkezi)

19 Ocak 2011

MEĞER VEFA, GERÇEKTEN İSTANBUL’DA BİR SEMTİN ADIYMIŞ

bir dosttan son olaylar ışığında Türkiye'de futbol üzerine genel bir değerlendirme;


Ey GS Yönetimi !

Nedir bu korkunuz?

GS’ın stad açılışı, herşeyin ama herşeyin iflası noktasının canlı bir tezahürüdür.  Başkan Polat ve  diğer tüm yöneticilerin gösterdiği tepki, polis devleti zihniyetinin toplumun tüm katmanlarına nüfuz ettiğinden başka ne anlatabilir? Polis devleti, iktidarın baskı uyguladığı bir yapı anlamına gelmez; bunun ötesinde, mutlak  ikitidarı tek doğru, tek kaynak, tek dayanak olarak gören anlayışın, toplum katmanlarında yeniden üretilmesidir. Polat’ın yaptığı budur. Dernek gibi bir toplumsal örgütlenmenin değil başı, üyesi bile olamayacak kadar medeni değerlerden yoksunlaşmıştır.
GS’ın duayenlerinin!!!!! tamamı hep bir ağızdan, hezeyan içinde özür dileme yarışındaysa, ne düşünmek gerekir? Yönetici veya işadamı olsun, o derece iktidara yapışmak istiyorlar ki, mazallah tutkal azcık gevşese havale geçiriyorlar, sayıklamaya başlıyorlar. Aslında kendilerini, ailelerini, geçmişlerini inkar ediyorlar ama, anlayacak adam nerede? Şu halde GS’LILIK diye yutturdukları herşey palavra değilse nedir?
Türkiyenin batıya açılan yüzü GS stadında yapılan medeni bir tepki için provakasyon diyecek kadar aklını yitirmiş yöneticiler, iş adamları. Neyin provakasyonu? Suç ne? Suç ne? herkes artık bir silkinsin. n’oluyoruz? En yandaşlara bakıyorum. Onlar bile akla mantığa sığar bir senaryo kuramıyorlar, provokasyonla ilgili olarak. Başkan kameradan bakacakmış da...., sen kimin adamısın? Burası neresi?
Öyle bir yok oluş noktasındayız ki; GS başkanı, 105 yıllık klüp ne demek onu bile bilemiyor. Öylesine acz ve çaresizlik içindedirler ki; gerek işadamı gerekse klüp yöneticisi olarak ufacık bir ihaleye, bir vergi indirimine, bir ihsana o derece muhtaçtırlar ki; koro halinde kendi kongre üyelerine, taraftarlarına küfrediyorlar, en ağır hakaretleri savuruyorlar. Tehdit ediyorlar. Medya mensupları, işadamları vs,  o derece gündelik, kısa vadeli bir çıkar hesabına düşmüştür ki; GS’ın tüm değerlerini ayaklar altına almak için bir an dahi tereddüt etmemişlerdir.
Ama bu duruma şaşmak doğru mu? Türkiyede futbola harcanan paraya, klüp yöneticilerinin yaptığı işlere  ve alınan sonuçlara bakacak olursanız; ortadaki manzaranın dehşet verici olduğu görülür. Durum hiçbir hata, yanlışla açıklanamaz. Soygundur. Talandır. Değilse nedir? Bilen beri gelsin.  Spordaki yöneticilerin yarın görevi kötüye kullanma gibi suçlardan yargılanmamak için biat etmekten başka yolları var mı? Klüpleri öylesine soydular, batırdılar ki; sadece biat ederek varlıklarını sürdürebilirler.  Yarın futbolda da büyük bir operasyon yapılır mı? bilinmez. Ama korku pek büyük. Çünkü futbol bir soygun düzenidir. Dışarı bu kadar para akmasa, acaba UEFA nasıl yaklaşırdı, tüm bu olanlara?
Başkan stadı terk etti. Tarihe not düşüldü. Soracaklar 20 sene sonra, neden? Şimdiden cevap düşünsünler.  Nasıl bir kendini kaybediş, nasıl bir hezeyan. Ardından “telegolde” böyyyyük duayen aynı özür telaşında; bir yandan Polata veriştiriyor. Nedir bu korkunuz?  Taraftarın hiç mi kıymeti yok? Ayıp.
Asıl provakosyon, herhalde stadta yapılan konuşmadır. Bunu söylemek zaten kapasitelerini aşar da; bari protokolle, anlaşmayla hakkınız olan bir durumu ihsan diye kafanıza kakmalarına “gık” deseydiniz. Biraz da düşünmek lazım, Nedir bu stad furyası? Hep aynı senaryo: şehir içinde stadı yıkalım; dışarı yenisini yapalım. Hem yeni stadtan kazanalım, hem eskisinin yerine AVM yapalım, bi daha kazanalım. GS yönetimi basiretsizliği sonucu bu tuzağın içine düşmüşse bundan kendileri ve müteahhitler dışında kimin menfaati var?
Hangi büyük klüp şehir merkezindeki stadından çıktı? Bir GS çıktı. Neden? Çünkü oraya stad yapacak krediyi bulamadı. Buldurmazlar. Şimdi tabi herkes eteklere yapışacak, “affet devletlum” diyecek.  Biliyorlar: taraftardan, üyelerden, tabandan, örgütten,  birşey olmaz. Zaten finansman kaynağı, stadtaki taraftar değil LİG TV. Ona para verenler de evde. Stad maç yayınlamak için. Kitlelerin hiçbir iradeleri yok. Artık yuh var. Islık var. O zaman, ne olursa devletten olur. Hep gözler tepede. Bu futbolun değil, türkiyenin halidir. Tüm toplumsal örgütlenmelerin cemaat mantığına indirgenmesidir. bunun bir diğer anlamı da sonunda, dostluğu arkadaşlığı insanlığı terk etmek, kendini kabile düzenine esir etmektir.

Artık klüp yok. Ruh yok. Spor zaten yok. Tastamam/full itaat, biat var. “Yuh” demek dahi zinhar küfür. Şimdi bu noktada klüp nerede? spor nerede? akepelileşme her yerde. Bir bakılsın, hangi ülke federasyonu bizdeki kadar siyaset ve sözde “iş adamı” eksenli bir oluşuma sahiptir. Neredeyse spordan nasibini almış bir insan bulunmaz.  
Madem Avrupanın  bir şekilde 6. ligiyiz, bir bakalım:
1)                           Hangi ülkede 100 milyon Euro para harcayan tepedeki 3 takımdan en az ikisi ,neredeyse her yıl, ilk turda kendilerinin 1/3 bütçesindeki takımlara elenirler?
2)                           Hangi ülkede takımlar borç içindeyken geri dönüşü olmayan 30 yaş civarı oyunculara 5 milyon Euro üstü bonservis öderler?
3)                           Hangi ülkede takımlar borç içindeyken, bonservis ödeyip aldıkları oyuncuyu , kalan parasını ödeyip bedelsiz gönderirler? Veya buna mecbur kalacakları transferler yaparlar?
4)                           Hangi lig, neredeyse dışarı hiç oyuncu satamamaktadır?
5)                           Hangi ülkede profesyonel oyuncu vergi ödemez?
6)                          Hangi ligde, ezeli rekabet içindeki iki klüpten birinin 23 yaşında altyapıdan yetişmiş kaptanı, rakip takımın kaptanıyla aynı menejerin oyuncusudur. Ayrıca rakip kaptanın kuzeni de aynı menejerin yanında çalışmaktadır. Sadece bu bile Polat ekibinin kendilerini nasıl bir düzene teslim ettiklerini gösteriyor. Arda'nın şu menejer olayına bile müdahele edemiyorlar. Nasıl büyük yerden emir varsa, Arda, Emre B. ile aynı menejerde ve GS, sözde kendi yetiştirdiği, oyuncusunun bu durumunu sineye çekmek durumunda?
Son olarak sahada oynanan kör döğüşüne bakmak lazım. Türkiye’de futbolun içindeki tüm unsurlar ve hepsi toptan; spor, oyun, eğlence, iş veya meslek -ne derseniz deyin- gibi kavramların o derece uzağındadırlar ki; yayın gelirleri “başarıya” göre dağıtılmaya başlandıktan sonra olanlara bakın. Sözde anadolu takımları, eskiden kümede kalmak için veya teşvik primi aldıklarında yaptıkları çirkinliği bütün sezona yaydılar. Bizde oynanan futbol değildir. Sertlik, yıldırma, sürekli hakemi kandırma içinde bir sinir harbi. Hakemlerse eyyamla, aptallıkla, bilgisizlikle, cahillikle, kurnazlıkla bu düzeni sürdürmekte. Büyük klüplerin ne yapsalar bir türlü olmamasının sebebi, biraz da budur. Sürekli kasti faul, çirkin bir oyun. Ama hakem öyle bir baskı altında, eğitimi ve pskolojisi o derece bozuk ki; sürekli başka şeylere takıyor. Sarı kart isteme hareketi gibi... Ancak aynı ligde hakeme korner, taç, vs. diye işaret yapmak serbest. Hakem “yahu şu kasti faülleri, ingiltere liginde  yapsalar” diye düşünemiyor. Çünkü hakem de, ona akıl hocalığı yapan tüm andavallar gibi,  oyundan zevk almak, spor izlemek nedir, hiç bilmiyor. Bilemesin diye zaten tüm bu tantana. Sadece motive ediliyor. Kamptı, seminerdi. Sorarım sizlere, bu futbolcular, bu hakemler, bu yöneticiler, bu federasyon; galibiyete 750 bin TL verilen bir maçı, içine pislemeden kotaracak çapta adamlar mıdır?

Netice:  hiçbir başarı yok ve olmayacak da. Herkes bilsin. Geçmişte yakaladığımız ivme, Derwall ve Piontek’in mirasıydı. yedik bitti. Tıpkı Polat ve ekibinin  Riva’yı, Demirören’in dolmabahçe stadını  yiyeceği gibi. Anadolu klüplerini kalkındırma ayağına bir kaç yabancı menejerle beraber spor namına ne varsa ayaklar altına alınıyor. Görsel medyada spor açısından tam bir sansür düzeni. Ne klüp ne de milli takım düzeyinde mucize dışında başarı şansımız yok. Oysa harcanan para dudak uçuklatır. Borç dizboyu. Bu yaptıklarından sonra hangi yönetim taraftarına inanabilir. Transfer manyağı olmuş bu güruha karşı devlete sığınmaktan başka çare var mıdır?

Taraftara, tarihe, geçmişe “vefa”; olsa olsa bu  şıracıların şahitlik ettikleri bozacının adıdır.

Sonuç olarak, herkese çağrım: LİG TV İZLEYİCLERİ TÜRKİYE’DE FUTBOLUN FİİLEN GERÇEK SAHİBİDİR. BİR ARAYA GELİRLERSE YAPTIRIMLARI BÜYÜK OLUR. BU İŞ İNTERNET ÜZERİNDEN ÖRGÜTLENEBİLİR. UNUTMAYIN! YAYIN PARASIYLA TÜM BU HOVARDALIK.

17 Ocak 2011

Tekyumruk'tan

Tekyumruk Taraftar Grubu da aşağıdaki açıklamayı yapmış.

"Özür dilemiyoruz! Özür dilemeye ve istifaya çağırıyoruz!
Cumartesi akşamı Galatasaray'ımız yeni evine kavuştu, yeni evine onurlu bir merhaba dedi. Galatasaray adı ile rant sağlamaya çalışanlar, kulüp yönetiminden devlet yönetimine, büyük Galatasaray taraftarının tepkisi ile hakettikleri cevabı aldılar.
Ali Sami Yen Spor Kompleksi, şehrin ortasındaki evimiz Ali Sami Yen'imizin yerine bize tahsis edildi. Değeri yüksek olan Mecidiyeköy'deki araziyi alıp, kuşa döndürülmüş bir proje ile yeni stad yapılmış olmasına rağmen başbakan ve devlet erkanı Galatasaray Spor Kulübüne büyük bir lütufta bulunmuş gibi davranarak kendi siyasi hesaplarını hayata geçirmek istediler. Yapılan propaganda, Adnan Polat'ında katkısına rağmen Cumartesi günü kulübün gerçek sahibi Galatasaray taraftarının bilinçli tepkisi ile bir balon gibi patladı.
Bizlerin bu stad için, ne devlet erkanına, ne de Adnan Polat'a bir borcumuz var. Bu stad kimsenin cebinden çıkan para ile yapılmadı. Kendi yandaşlarına peşkeş çektiği Ali Sami Yen arazisi karşılığı yapılan stad için bizim tek borcumuz, bu stadı yapan, üçünü çalışmalar sırasında yitirdiğimiz emekçileredir.Bizler bu stad için sadece evine ekmek götürmek derdinde olan, günlerini gecelerini şantiye alanında geçiren, kimi zaman maaşını bile alamayan, iş güvenliği olmadan çalıştırılan emekçilere teşekkür ederiz.
Cumartesi akşamı yapılan protesto için Galatasaraylılığımızı sorgulayan, ancak kendi çıkarlarının söz konusu olduğunu bildiğimiz Adnan Polat'ı, Galatasaray taraftarından özür dilemeye ve istifa etmeye davet ediyoruz. Aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan ve tokinin başkanı olan şahsı da büyük Galatasaray taraftarından özür dilemeye davet ediyoruz.
Galatasaray Spor Kulübünün gerçek sahibi büyük Galatasaray taraftarına; Ali Sami Yen Spor Kompleksi'nin açılışında onurlu duruşunuzla kulübümüzü kimsenin kendi çıkarları, rantı için kullanamayacağını gösterdiniz. İyi günlerinde olduğu gibi kötü günlerinde de bu kulüp bizim. Yapılan ve yapılacak tüm saldırılara karşı, kulübümüzü kendi menfaatleri için kullananlara karşı, tek çıkarı arma aşkı olan bizler tek yumruk, tek yürek olarak duralım. Biliyoruzki büyük kulüp, büyük taraftar olmak, alınan kupalarla, tribünü kaplayan pankartlarla değil, zalimin önünde başını eğmeyen onurlu duruş ile mümkündür.
Korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
Şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...
Yaşasın Galatasaray! Yaşasın büyük Galatasaray taraftarı!"

Özür dileyen ve dilemeyen taraftarlar

Spor Emek-Sen Başkanı Metin Kurt, Galatasaray taraftarının Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik protestosunu "doğru, haklı ve meşru" olarak nitelerken, Tekyumruk Galatasaray Taraftar Grubu da protestonun arkasında durarak, "Özür dilemiyoruz, özür dilememeye çağırıyoruz" dedi.
Türk Telekom Arena'nın Cumartesi günü yapılan açılışında Recep Tayyip Erdoğan'ın protesto edilmesi üzerine Galatasaray camiasında da tartışmalar sürüyor. Adnan Polat yönetimi, protestoya katılanların kamelardan tespit edilerek kombine biletlerinin iptal edileceğini açıklarken, taraftar gruplarından ve spor emekçilerinden protestoya destek açıklamaları sürüyor. Taraftar gruplarından yapılan açıklamalar, başından beri Galatasaray taraftarına karşı Recep Tayyip Erdoğan'ı savunan Ultraslan Grubu'nu da hedef alıyor.
METİN KURT: SPOR EMEKÇİLERİ VE SPORSEVERLER RÜŞVETLE SATIN ALINAMAZ
Konuyla ilgili olarak Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Metin Kurt tarafından yapılan açıklamada, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak’ın spor geçmişleri olduğu, her ikisinin de sporu sağ siyasete yönlendirme konusunda hayli derinleştikleri belirtildi. Metin Kurt açıklamasını şöyle sürdürdü:

Başbakan, Dolmabahçe’deki spor açılımı toplantısında spor emekçileri tarafından, Basketbol Dünya Şampiyonası ödül töreninde tüm sporseverler tarafından, Arena stadı açılışında Galatasaray taraftarları tarafından protesto edilmiştir. Başbakan bu etkinliklere spora sevdalı olduğundan değil, siyasal rant için katılmaktadır. Bu niyet sporseverlerin gözünden kaçmamış, Başbakan tüm bu etkinliklerde umduğunu bulamamıştır. Protestolar bu açıdan da değerlendirilmelidir.
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası protestoları doğru, haklı ve meşru bulmaktadır.
"Galatasaray'ı modern bir dilenci konumunda gösteriyorlar"
Başbakan’ın protestolar sonrasında Arena stadının yapımı ile ilgili açıklamaları, ülkemiz sporunun önder kuruluşlarından Galatasaray’ı adeta modern bir dilenci konumunda gösterme çabasıdır.

Galatasaray Başkanı Adnan Polat’ın bu gerçeği görmezlikten gelerek Başbakan’ı savunma telaşına düşmesi ve protestocu sporseverleri hedef göstermesi üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken kabul edilemez bir tu tumdur.
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası, Başbakan ve heyetine dönük protestoları, onurlu spor emekçilerinin ve sporseverlerin rüşvetle satın alınamayacağının kanıtı olarak değerlendirmektedir.
Sendikamız protestocu Galatasaray’lı sporseverlerle aynı görüştedir.
TEKYUMRUK: HAKETTİKLERİ CEVABI ALDILAR
Tekyumruk Taraftar Grubu ise, Galatasaray adı ile rant sağlamaya çalışanların, kulüp yönetiminden devlet yönetimine, büyük Galatasaray taraftarının tepkisi ile hakettikleri cevabı aldığını belirterek, açıklamasını şöyle sürdürdü:

Ali Sami Yen Spor Kompleksi, şehrin ortasındaki evimiz Ali Sami Yen'imizin yerine bize tahsis edildi. Değeri yüksek olan Mecidiyeköy'deki araziyi alıp, kuşa döndürülmüş bir proje ile yeni stad yapılmış olmasına rağmen başbakan ve devlet erkanı Galatasaray Spor Kulübüne büyük bir lütufta bulunmuş gibi davranarak kendi siyasi hesaplarını hayata geçirmek istediler. Yapılan propaganda, Adnan Polat'ında katkısına rağmen Cumartesi günü kulübün gerçek sahibi Galatasaray taraftarının bilinçli tepkisi ile bir balon gibi patladı.
"Kimseye borcumuz yok, tek borcumuz yitirdiğimiz emekçileredir"
Bizlerin bu stad için, ne devlet erkanına, ne de Adnan Polat'a bir borcumuz var. Bu stad kimsenin cebinden çıkan para ile yapılmadı. Kendi yandaşlarına peşkeş çektiği Ali Sami Yen arazisi karşılığı yapılan stad için bizim tek borcumuz, bu stadı yapan, üçünü çalışmalar sırasında yitirdiğimiz emekçileredir. Bizler bu stad için sadece evine ekmek götürmek derdinde olan, günlerini gecelerini şantiye alanında geçiren, kimi zaman maaşını bile alamayan, iş güvenliği olmadan çalıştırılan emekçilere teşekkür ederiz.

"Adnan Polat'ı istifaya davet ediyoruz"
Cumartesi akşamı yapılan protesto için Galatasaraylılığımızı sorgulayan, ancak kendi çıkarlarının söz konusu olduğunu bildiğimiz Adnan Polat'ı, Galatasaray taraftarından özür dilemeye ve istifa etmeye davet ediyoruz. Aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan ve tokinin başkanı olan şahsı da büyük Galatasaray taraftarından özür dilemeye davet ediyoruz.

Galatasaray Spor Kulübünün gerçek sahibi büyük Galatasaray taraftarına; Ali Sami Yen Spor Kompleksi'nin açılışında onurlu duruşunuzla kulübümüzü kimsenin kendi çıkarları, rantı için kullanamayacağını gösterdiniz. İyi günlerinde olduğu gibi kötü günlerinde de bu kulüp bizim. Yapılan ve yapılacak tüm saldırılara karşı, kulübümüzü kendi menfaatleri için kullananlara karşı, tek çıkarı arma aşkı olan bizler tek yumruk, tek yürek olarak duralım. Biliyoruzki büyük kulüp, büyük taraftar olmak, alınan kupalarla, tribünü kaplayan pankartlarla değil, zalimin önünde başını eğmeyen onurlu duruş ile mümkündür.
Korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
Şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...

Yaşasın Galatasaray! Yaşasın büyük Galatasaray taraftarı!
ULTRASLAN GS TARAFTARINA "ACİZ" DEDİ
Ultraslan Genel Koordinatörü sıfatıyla grubun sitesinde açıklama yapan Oğuz Altay, protesto sonrasında grup adına Başbakan’dan özür dilemişti. “Başbakanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan'a tüm iyi niyeti ve katkılarından dolayı ultrAslan olarak teşekkür eder saygılarımızı sunarız” diyen Altay, Başbakanı, Başkan ve TOKİ Başkanı’nı protesto eden taraftarlara “aciz” diye seslenerek “Galatasaray'ımızın böyle bir mabede kavuşması için tüm bürokratik engelleri ortadan kaldıran, yapım aşamasında ise tüm birimlerin bil fiil 24 saat çalışması için gerekli talimatları veren, tabiri caizse bu stadın bitmesini belki de tüm Galatasaraylılardan daha fazla isteyen ve bekleyen Başbakanımızın bugün stadımızda protesto edilmesi ne spor ahlakı ne siyasi görüş nede ezeli rekabetle adlandırlılabilir” demişti.

Altay daha sonra taraftarların baskısına dayanamayarak grubun sitesinde tekrar açıklama yaparak TOKİ başkanının konuşmasını kınamış, Başbakana yine toz kondurmamıştı. Altay, Galatasaraylıların siyasetle ilgisi olmadığını savunarak “Bugüne kadar tribünümüzde hiç ama hiç bir zaman siyasi görüşler doğrultusunda davranılmadı. Bu olaylar bizlere yakışmadı. Çünkü tüm dünya bu açılışa odaklıydı. Açıkçası hepimiz sınıfta kaldık” dedi.
(soL-Haber Merkezi)

16 Ocak 2011

Sonunda stadı yaptılar!


Galatasaray'ın 15 yıllık bir geçmişi olan stad hikayesi mutlu sona ulaştı; yeni, stad çok güzel oldu, ve dün de açıldı. Ancak herkes buruk, hiçbirşey Galatasaraylıların beklediği, yıllardır ümit ettiği gibi olmadı. Bunun bir nedeni futbol takımının insanın içindeki coşkuyu alıp götüren başarısız ve keyifsiz oyunu. Diğer taraftan stadın mimarisi de 2010'un değil, 90'lı yılların ürünü gibi. Bence en önemli bir başka neden, gittikçe Fenerbahçeleşen Galatasaray yönetimi. Her sezon 2, bazı sezonlarda 3 teknik direktörle çalışan, kendi içinde ve dışarıda çeşitli odaklarla kavga eden, saçma sapan transferler yapan, bilinçsiz ve vizyonsuz yönetim. Bunlar daha detaylı başka analizlerin konusu olabilir. Ama dün bu burukluğa yeni bir halka da eklendi. Stada gitmeyerek haklı çıktığım için sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim.

Stadı tamamlamakla sonsuz övünç içindeki Galatasaray yönetimi, dün sanki stadı iktidar bahşetmiş gibi davrandı. Konunun spor ve ulusal bir yatırım çerçevesinden siyasete çekildiği yönünde eleştiriler yapılıyor ama, stad açılışını hükümet propogandasına çevirmenin nesi makul? Daha başında, Adnan Polat Başbakan'a katkıları ve ilgisi için teşekkür etmedi, Başbakan'ın stadı bize hediye ettiğini söyledi. Ne hakla sen bunu söylersin? Nasıl hediye etmiş? O zaman Ali Sami Yen'in arazisini niye verdik biz? Oradaki stadı yıkmak için niye sabırsızlanıyor TOKİ? Diğer emek harcayan insanlara, Galatasaray taraftarına yazık. Sonra padişah mı bu hediye edecek? Kendi cebinden mi yaptırttı stadı, yoksa basketbolculara verdiği gibi örtülü ödenekten mi karşılandı stadın maliyeti? 

Kimse kimseye hediye vermemiştir. Galatasaray İstanbul'un en değerli, arazilerinden birisindeki kullanım hakkını TOKİ'ye devretmiş, TOKİ oraya yapılacak alışveriş ve iş merkezinin belirli bir süre için gelirleri karşılığında bu stadı ve o alışveriş merkezini ihale etmiştir. Stad kimsenin değildir, Galatasaray Kulubü'ne ve bir anlamda da camiaya aittir. Başbakan bu ülkenin başbakanıdır, ülkenin en güzel ve yeni stadlarından birisinin inşaat sürecinde konuya yakın durmuştur. 'Başbakan bunları hakketmedi' diye özetlenebilecek tepkilere karşı çıkıyorum. Asıl 15 yıldır bekleyen Galatasaray camiası bu yapılanları haketmedi. Hak etti mi? stad açılışının hükümet propogandasına dönüştürülmesini hak etti mi?
Hadi bu yalakalığı görmezden gelelim. TOKİ Başkanı'na konuşma yaptırmak ne demek? Kimdir kardeşim TOKİ Başkanı? Devletin bir kurumunun başkanı olmak, ve mimari olarak çöp sayılabilecek çirkin ve kalitesiz yapılara imza atmak dışında ne özelliği vardır? Ha bir de Tayyip Erdoğan'ın 15-20 yıllık adamı. Nedir buradaki pozisyonu da Galatasaray Stadı'nın açılışında konuşma yapıyor? Üstelik içeriği 'Galatasaray'a kimse bir kuruş kredi vermiyordu da biz tutttuk elinden....' Yazık Galatasaray yönetimine ve başkanına ki, küçük tavizler karşılığında kendi stadının açılışında TOKİ Başkanı denilen şahsiyete şu lafları söylettiriyor. Bence zaten taraftarın tepkisi aslında bunlara, Başbakan'a veya AKP'ye değil.

Peki televizyondaki sansüre ne buyrulur? Bildiğiniz açık seçik, eski püskü sansür. Önce yuhalamaya başlayınca, suyulmasın anlaşılmasın diye İlker Yasin boş konuşuklarla sesleri bastırmaya çalıştı, taraftarın coşkusunu falan anlattı. Nasıl da geveze, aralıksız konuştu. Sonra baktı olmuyor, Kanal D yayını kesti, araya eski  maç görüntülerini aldı ve yuhalama bitene kadar yayını sansürledi. Açıkça sansür uygulanmıştır.
RTE sanki kişişel gayretleriyle, ulufe dağıtır gibi, 'Galatasaray'ın stadı yapıla!' dedi, böyle olunca kapanan kapılar açıldı, stad tamamlandı, hepimiz müteşekkir kaldık, sonra da stad açılışında bol bol hükümet reklamı yaptı, taraftarın alkışlamaktan elleri kızardı. Böyle mi olması lazım? Zaten şakşakçılık normal, arada sırada olan küçük protestolar ayıp!
Son olarak şunu söylemek lazım. Adnan Polat Başbakan'a ve TOKİ'ye teşekkür ediyor. Karadenizli müteahhit firmaya herkes müteşekkir. Eski Galatasaray başkan ve yönetimlerinin, özellikle Özhan Canaydın'ın bu işte çok büyük emeği vardır, adının bir yerde yaşatılması gerekir. Ben duyamadım bu isimleri. Bir de içime dert oldu, TOKİ'den ve müteahhit firmadan önce bu stadin bir mimarı yok mudur? Herkese hatırlatıyorum ki, bu stad da, bir fikir eseri olarak mimarına aittir. Birçok firma, parası ödendikten sonra bu işi aynı standart ve kalitede inşaa edebilir, ama proje sadece o mimarın yapabileceği ve yaptığı bir eserdir, ve inşaat süreciyle ilgili ilk sırada onu hatırlamak daha doğru olacaktır.



9 Ekim 2010

Deutschland, Deutschland, über alles...

Guus Hiddink bu maç ile, gönderilecek teknik direktör yarışında rakipleriyle arayı açmaya başlayan Aykut Kocaman ve Frank Rijkaard'ın hemen arkalarında olduğunu herkese bir kez daha hatırlattı. Takım 3 yediği veya kötü oynadığı için değil, tuhaf kadro bunları yaptığı için. Futbolda iki gerçek vardır: ya genel kabul edilen doğruları yapacaksınız, kazanırsanız ne ala, kaybederseniz çok fazla eleştirilmezsiniz. Olsa olsa yaratıcı olmamakla suçlanırsınız. Ya da yaratıcı olacaksınız, devrimci tercihler yapacaksınız, ama o zaman kaybetmeyeceksiniz. Hadi kaybettiniz, en azından iyi oyunun sinyallerini göstereceksiniz. Yoksa gidersiniz. Mesela, Rijkaard, geçen yılın tüm o başarısızlığına ve hatta bu yılın başlangıcına rağmen hala görevinin başındaysa, bence en önemli neden kariyeri, sözleşmesi vs değil, geçen sezon Fenerbahçe maçına kadar takımın oynadığı futboldur.
Dönelim milli takıma. Öncelikle umutlu futbolseverlere hatırlatmak isterim ki, bu takım dünya kupasına biraz zor gider. Bu grupta birincilik şanşımız çok az. Birkaç ters sonuçla ikincilik bile riske girebilir. Bir de play-off maçları falan, işimiz çok zor. Bu takımla işimiz çok zor. Toplama bir takım gibi top oynuyoruz, futbolcular ne yapacaklarını bilmiyor gibiler sahada. Tabii bunda tuhaf kadro yapısının da etkisi var. Kimse ya oynadığı yerde değil, ya da etrafındakiler oynadıkları kişiler değil. Sabri'nin ne işi var sol bekte? İbrahim Üzülmez oynayamaz mıydı? Kötü bir gününde olan ve fiziksel olarak da zayıf olan Gökhan çıkarılmaz mıydı? Aurelio'dan ve hadi Emre'den başka ön liberosu olmayan bu takıma Valencia'da ilk 11 oynayan Topal sakatlanmadan önce çağrılmaz mıydı? Madem kontra yapmaya çalışacaksın Sercan daha erken giremez miydi? gibi birçok soru sorulabilir, sorulmuş da. Hiddink de cevap vermiş, mesela Sabri içeri giren Müller'i hızı ve sağ ayağıyla durduracakmış. Evet Sabri fena da oynamadı. Ama bunları konuşmanın çok da anlamı yok. Futbolda bu kadar çok tuhaflık yapar, bu kadar çok kendi takımında oynamayan oyuncuyu bir araya getirip, her maçta ilk 11'i değiştirirsen, bu kadar çok sürpriz yapıp, maçı da kaybedersen, adamı gönderirler. 
Tabii bunların arkasından hemen Türk futbolcularını yeterince tanımadığın, Hollanda'da oturmaya devam etmen gibi konular gündeme gelir. Kimse Rusya'ya oynattığın futbolu hatırlamaz. Zaten kadroya çağrılan futbolcuların sakat olmaları gibi eleştiriler de gündemde. Durum iyiye gitmiyor. Bence ilk iş, en azından evini İstanbul'a taşısın.

Gruptaki en zor maçımızı oynadık ve bence 3 tane zor maç kaldı, içeride Belçika, dışarıda Avusturya, ve içeride Almanya. 3'ünü de kazanabilir miyiz? Zaten birinde kaybedersek grup birinciliği şansımız büyük ölçüde  ortadan kalkar. 3'ünü de kazanırsak, Almanya'nın puan kaybetmesi ihtimaline oynarız. Kaybeder mi? Edebilir elbette ama aynı şekilde etmeden de hayet güzel herkesi yenerek gitmeye devam edebilir. İşte o zaman onları burada yensek bile, maç 2-0 biterse mesela, Volkan'ı hatırlarız hep birlikte.
Gerçekten Arda ve Sabri'nin milli takıma gidişleri ve dönüşlerinde tuhaf bir durum var. Ayrıca Aykut Kocaman'ın söyledikleri de bence çok yerinde. Zaten cazibe merkezi olan milli takımın daha da cazipleştirilerek futbolcuların kafalarında kulüp maçlarının önünde bir yer tutması çok yanlış. Bunu söylemesinin nedeni olan 150.000 TL'lik Almanya maçı primi ise akıl dışı. Neye prim veriyoruz? Rakamın yüksekliği falan gibi konular neyse kalsın da, diyelim ki Almanya'yı yendik, sonrasında Avusturya'ya yenildik, bir de İstanbul'da Almanya'ya yenildik, hiçbir yere gidemedik. Ne olacak? Ne için vermiş olacağız, adam başı 150.000 TL, toplamda herhalde 3-5 milyon TL primi? Veya başarısız olan takımdan geri mi alacağız parayı? Üstelik milli takım gibi bir kurumda bence bunlar olmaz.
Maçın bizim açımızdan yıldızı kesinlikle Servet'ti. O da zaten Rijkaard'a olan hırsıyla ekstra oynadı. Hamit düzgün hareketler yaptı, formda olduğunu gösterdi. Sabri yeni mevkiisinde idare etti. Gökhan'ın neredeyse her müdahalesi hatalıydı, fiziği de çok yetersizdi. Nuri'yi ikinci yarı geriye çekti, silindi gitti. Takımında çok formda olan Emre sahada yoktu. Halil'i zaman zaman Hamit'le karıştırdığım için iyi oynayıp oynamadığından emin değilim. Tuncay her zamanki gibiydi; saldırın, saldırın, saldırın.....
Aslında bence Tuncay bizim milli takımın ruhunu temsil ediyor. İlginç bir enerjisi ve hırsı var, bir ateş yanıyor, ama fundemental, fizik gücü ve futbol bilgisinin yetersizliği nedeniyle yeteneğini doğru kullanamıyor. Tam bir kontrolsüz güç!
Bu arada Volkan da her zamanki gibiydi. Yetenkli ama güvenilmez. Artık birisi Volkan'ın büyük takım kalecisi olmadığını, olmayacağını anlasın. Büyük takım kalecisi yetenekli ve güvenilir olur. Güvenilir nedir? basit hata yapmayan, pozisyon alışında ve paslarında da üst düzey dikkat sergileyen, maçtan düşmeyen, konsantrasyon kaybı yaşamayan, duruşuyla, bakışıyla güven veren, mental olgunluğa erişmiş, sakin ve soğukkanlı. Eğer yetenkli ve güvenilir birisini bulamıyorsanız, yetenekten biraz fedakarlık yapılabilir ama büyük takım kalecisi güvenilir olmalıdır. 3 ayda bir basit hatalar yapan, rakibini üzerine yürüyüp saldıran, sonra da 'bana küfür etti, yine olsa yine yaparım' diyen, kıçıyla top tutma şovu yapan, her an sinirlenmeye müsait adamdan büyük takım kalecisi olmaz. Dünkü maçtaki hatasını skor 2-0 olmadan önce yapsaydı, ne olacaktı? Belki de maliyeti bizim puanımız, ve hatta belki de maliyeti bizim Dünya Kupası heyecanımız olacaktı. Üstelik artık kaleciler var ortalıkta....
Tabii insanın topçu başbakanı olması da apayrı bir şey.
Bir de bence geceye damga vuran Ercan Taner'in müthiş esprisi var. Bir karede Joachim Low ile Guus Hiddink birarada görününce Ercan Taner söyle bir adlarını andı. Rıdvan da "Fenerbahçe'de çalışmış iki teknik direktör" dedi. Sanırım Ercan Taner söylemekte bir an kararsız kaldı, ama sonra söyledi "bir de siz varsınız, 3!".  
Hiddink'e bir son tavsiye, tüm bunlardan sonra 'normal sonuç' diye açıklama yapma, buralarda iyi karşılanmaz. 

10 Eylül 2010

Emre mi? Hamit mi? Evet mi? Hayir mi?

Kemal Okuyan'dan (SOL)...

Emre mi Hamit mi? Evet mi Hayır mı?

Dün gece Belçika maçından sonra "şanslıydın, yine bilardo gibi gol attın" diye dokunduran Erdoğan'ı "sizden bir şeyler öğreniyoruz Başbakanım"la yanıtlayan futbolcu Arda'nın bunu iğneleme amacıyla yaptığını düşünmek için bir neden yok. Maç başına en az 2-3 kez darbe almadan kendini yere atıp ayağını tutarak yüzünü ekşiten, her karara itiraz eden, rakip oyunculara "öldürürüm ulan seni" dercesine bakan Emre abisi gibi o da hak edilmemiş ya da alavere dalavere işi başarıların iyi bir şey olduğunu düşünüyordur.
Bunu öğrendiler.
Başbakanlarının da temsil ettiği zihniyetten. Özalların, Demirellerin piyasa kültüründen…
Ama Arda haklı, AKP ile şahikaya çıktı bu işler.
"Hayır" cephesinde, keskin "hayır"cı olduğumuz için doğal olarak bizi de utandıran tuhaflıkları, "oy avcılığı"nı içimize asla sindirmediğimizi belirterek bu referandumun bir yalanla imtihana dönüştüğünü söylemek zorundayız.
Başbakan Erdoğan "kimse Anayasa metnini tartışmıyor" diye yakınıyordu dün televizyonda. Utanmıyor. Bu metin nasıl tartışılacak? Bütün maddeler aynı torbaya dolduruldu. Şimdi "iki madde olmasa" demek moda, oysa o kadar basit değil, iki maddenin dışında da son derece sorunlu değişiklikler var pakette. Ama varsayalım ki, zurnanın zırtı yüksek yargıyla ilgili o iki madde. Neyi tartışacağız? Anayasa metninden söz ediyoruz. İç tüzük mantığıyla hazırlanan bu maddelerin her tarafından AKP'nin en ince ayrıntıyı dahi hesapladığını gösteren pis kokular saçılıyor etrafa. Demokratik Anayasa deniyor, bunu diyenler arasında hukukçular var, demiyorlar ki böyle Anayasa metni olmaz, bu kadar ayrıntıya, börtü böceğe girilmez. Halkımızın bilincini sorgulamak için filan söylemiyorum, seçmen bu maddelerin şifrelerini çözüp, asla bir sonuca ulaşamaz. Bir de üstüne Anayasa Mahkemesi'nin "ince ayarı" gelince bu maddeler tamamen kontrolden çıktı.
Şimdi bu tabloda Erdoğan kalkmış "Anayasa'yı değil AKP'yi tartışıyor, referandumu güvenoyuna dönüştürmeye çalışıyorlar" diyor. E sen değil misin, bu işi bu hale getiren? Sen değil misin, propaganda dönemini "12 Eylül'le hesaplaşıyoruz" yalanına bağlayan?
12 Eylül'de, işte bu yalan oylanacak.
12 Eylül'de, ortaya attığınız diğer yalanlar da oylanacak.
12 Eylül'de yalancılar oylanacak.
Hep beraber, utanmaksızın, sıkılmaksızın yalan söyleyen, yalan yayanlar oylanacak.
Cengiz Çandar oylanacak. Bugünkü yazısında "sivil darbe diye bir şey yoktur, bu Türkiye'de uyduruldu" diye yazmış. Yine girmiştir Tayyip kardeşinin gözüne. E doğru, Hitler de zaten çavuştu, Filipinlerin kasabı Ferdinand Marcos 1972'deki darbeyi yaparken orduyu arkasına almış, Yeltsin 1993'te parlamentoyu yerle bir ederken zırhlı birliklere emir vermişti. Onlar sivil sayılmaz!
Sivil darbe diye bir şey yoktur diyen yalancıdır.
Ergun Babahan oylanacak. O da bugün şöyle yazmış: "Valla, bu halkın neredeyse tamamının onaylamadığı bir anayasa ile neredeyse 30 yıl yaşadık". Acı çektik ama o bugüne geldik, şimdi halkın yarısının onayladığı bir değişiklikten neden korkuluyor demeye getiriyor. "Halkın neredeyse tamamının onaylamadığı bir anayasa"! Hangi Anayasa'dan söz ediyor? 1982 Anayasası'ndan! Bu halkın bırakın tamamını, ciddi bir kesimi onaylamasaydı faşist anayasayı, bugün bol keseden atabilir miydiniz? Diyelim ki, 1982'de insanlar baskılar nedeniyle gitti, anayasaya "evet" dedi. Sonrasındaki yıllarda 12 Eylül'e dönük tutarlı bir karşı koyuş olsaydı, "bu anayasayı da onun koruduğu düzeni de istemiyoruz" duygusu baskın hale gelseydi şimdi Türkiye AKP ile oyalanır mıydı? Kime sorsanız "1982'deki oylamada 'hayır' verdim" diye böbürleniyor. Yalanı meşrulaştırıp kendilerine kanal açıyorlar.
Temiz çocuk, büyük hukuk insanı Osman Can ne yapacağını şaşırdı, işi "can güvenliğim yok" demeye vardırdı. "Sizden bir şeyler öğreniyoruz sayın Başbakanım"!
Devlet olanaklarıyla cemaat dayanışmasını birleştirip sıra sıra küp doldururken "gariban"ı oynayan, iktidarın tepesinde oturup hâlâ mağduriyetten dem vuran Erdoğan'dan öğreniyorlar. Erdoğan konuştukça Çandar daha kolay üfürüyor, Osman Can AKP siyasetine daha hızlı adapte oluyor, Emre'ler Sabri'ler yüzde yüz haksız olduklarında bile hakemin karşına geçip el kol hareketleri yapıyorlar.
Bu referandumda anayasa maddeleri tartışılmadı, tartışılamadı, tartışılamazdı da. Bu nedenle haftalar önce Erdoğan'a bakın ve tercihinizi ona göre yapın demiştim.
Eğer futbol izleyicisiyseniz, Emre'ye bakın ve referandumda oyunuzun rengini belirleyin. Tanımam etmem, siyasi tercihlerini bilmem ama Hamit de topçu. İkisini karşılaştırın ve Emre'lerin mi Hamit'lerin mi önü açılmalı bu ülkede ona göre karar verin!
Fazıl Say'la Nihat Doğan'ı karşı karşıya koymaya kalktık beğenilmedi, "halktan uzaklaştık"!
Örneğimiz popüler kültürümüzün doruklarından. Bu kez "seyirci Emre'gilleri izlemek istiyor, ne öyle Hamit Mamit kokmaz bulaşmaz" mı denecek?