13 Ekim 2009

Ders almam, istifa ederim!*



Meşhuuur veciz konuşmalarından birinde, delikanlı ve iddialı teknik direktörümüz şöyle demişti: 'Ders almam, ders veririm!'. Hala ders almadan ders verilmeyeceğini anlayamamış olsa gerek, bana göre çok kötü ve başarısız bir eleme grubu geçirip süreci istifayla noktaladı. Avrupa Şampiyonası finallerindeki flaş çıkışın Fatih Terim'in hatalarına rağmen, futbolcuların çok formda olmaları, belki üst düzey bir motivasyona da ulaşmaları, sakatlık ve şanşsızlıkların kamçısı ve biraz da maçlarda şansın yanımızda olması gibi nedenlere bağlı olduğunu sanırım Fatih Hoca hiçbir zaman kabul etmeyecek. Buradan herhangi bir ders almadığını, aynı 'adamcılık' anlayışını Dünya Kupası elemelerinde de göstererek ispatladı. İnsan hatalarına rağmen başarılı olduğu süreçlerde ders alamazsa, başarısız olduğu süreçlerde hiç alamaz.

Fatih Hoca'nın sürecini değerlendirmektense, kim gelebilir milli takımın başına sorusu üzerinde biraz kafa yormak istiyorum. Yabancı adaylar içinde kamuoyunda sanki Mircea Lucescu'nun adı ön plana çıkıyor. Ancak ben yerli bir teknik direktörle uzun süreli bir sözleşme imzalanması gerektiğini düşündüğüm için yabancı konusuna pek değinmeyeceğim. Aslında yerli ismin kim olacağının da çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Burada yetkililelerin doğru kriterleri belirleyip, inanabilecekleri, güvenebilecekleri bir yerli isimle anlaşmaları ve sonrasında da ona gerçekten inanıp güvenmeleri gerekiyor.

Şöyle bir bakınca, Türk teknik direktörler içinde tatmin edici bir uluslararası maç ve büyük takım deneyimi olan 2 isim var; Bunların birisi istifa eden Terim, diğeri de şu an için milli takıma hiç düşünmediğimiz (allahtan) Mustafa Denizli. Türk teknik direktörlerin A takımı bu. Çünkü ne milli takım ne de büyük takımlar diğer isimlere güvenmiyor, güvense de çok kısa süreli oluyor ve onlar da yeterli tecrübeye hiçbir zaman ulaşamadan aynı alt seviye takımlarda dolanıp durmak zorunda kalıyorlar. Bir alt gruba inmeden, A grubuyla B grubu arasında belki iki isimden bahsetmek mümkün; Şenol Güneş, dünya 3.'lüğü, Trabzonspor ve Seul gibi tecrübeleri var ama bana göre iyi bir teknik direktör değil. (Trabzon'un son 20 yılda yakaladığı en büyük şampiyonluk şanşını, galipken ve berabere kalsa şampiyon olacakken, kenardan 'ileri ileri,...' diye takımını çıkararak golleri yediği ve Trabzon'u bitirdiği maçı hatırlıyorum:) )


İkinci isim ise, Ersun Yenal. O da başarısız sayılabilecek bir milli takım deneyimi, ligin tepesini zorlayan Anadolu takımları deneyimi, genç yaşı, düzgün konuşması, ve bilgisayar analizleri ile anılıyor. Bence milli takımın başına geçebilecek bir kariyer, düzgün bir kişilik. Ama işte daha önceki deneyim çok kötü sonuçlandı. Ersun Yenal gönderildiği zaman, milli takımın çıkma ümidi Estonya - Bosna-Hersek maçından önceki ümide göre daha fazlaydı. Hatta bence 2 maç öncesine göre bile daha fazlaydı. Ama o koşullarda Ersun Hoca gönderildi, yerine Fatih Hoca kurtarıcı olarak çağrıldı, kaldığı yerden takımı aldı, play-off'a kaldı ve İsviçre karşısında Avrupa'da milli takımlar düzeyinde son yılların en büyük saha içi kavgasını izletti bizlere. Ardından ciddi cezalar vs... Belki Ersun Hoca tertemiz çıkaracaktı takımı, ya da elenecek, başarısızlığı kabul edip, adam gibi de süreci bitirip, Fatih Terim gibi istifa edecekti, ama kimse o şansı vermedi. Çünkü Ersun Yenal'dan daha iyi bir alternatif olduğu, ama Fatih Terim'den daha iyi bir alternatif olmadığı düşünülüyor futbol kamuoyunda.

Ersun Yenal olabileceği gibi, artık B grubu teknik direktörlere geçiyorum; Ertuğrul Sağlam da olabilir, Rıza Hoca da olabilir, Mehmet Özdilek de olabilir, Aykut Kocaman, Abdullah Avcı bile olabilir. Yılmaz Vural da olabilir tabii:) Yani bu ve bu gibi isimleri çok detaylı tanımıyorum. Ama yetkililer kriterlerini belirleyip, kariyerlerini, kişiliklerini değerlendirip bu ve bu gibi isimler içinden bir seçim yapmalılar bence. Mesela Ertuğrul bence hem Beşiktaş da başarılı oldu, hem de gittiği takımlara iyi top oynattığını sonrasında da gördük. Ayrıca sakin kişiliği, medyaya karşı temkinli duruşu ve soğukkanlılığı da avantaj kabul edilmeli ve önemli olan da bu tür değerlendirmeler olmalı. Ersun Hoca için de mesela hep şu eleştiri yapılmıştır, 'gittiği takıma iyi top oynatıyor, ama maratonun sonunda hep tökezliyor.' Bu bence iyi bir eleştiri. Herkesin eksikleri vardır, gittiği takıma iyi top oynatıyor olması bir teknik direktörün iyi olduğunu açıkça gösteren başlıca semboldür. Diğer kısım bir sorundur, motivasyon hatası olabilir, gerilimi kaldıramamak olabilir, fiziksel sorunlar olabilir ama bunların hepsi çözelülebilir.

Zaten bir teknik direktörün yapması gereken ana şey iyi futbol oynatmaktır. Bunun dışında milli takımımızın başarılı olmnası için, teknik direktörün dışında birçok faktör bir araya gelmeli, futbolcular iyi oynamalı, profesyonel olmalı, kendisine iyi bakmalı, federasyon tüm varlığıyla teknik direktörü desteklemeli, beslemeli, sorunları çözmeli, vs. vs. Başarı ancak tüm bu faktörler bir araya gelince olur, teknik direktör bunların içinde sadece bir faktördür, böyle olduğu için de iyi oynatması, düzgün ve milli takımı temsil edebilecek bir kişiliği ve görünümü olması yeterlidir. Yoksa Morinho çok kavgacı, Alex Ferguson yıllardır başka takım görmemiş, Del Bosque İspanya dışında çalışmamış, Lucescu'nun karizması eksik, Guardiola'nın tecrübesi az, Hiddink Fenerbahçe'deyken çapkınlık yaparken yakalnmıştı.... Her yerde teknik direktörlerin bir sürü eksikleri ya da dezavantaj olabilecek özellikleri vardır. Bur bir takım işi, hem de geniş bir takım. Marifet doğru teknik direktörü bulmak değil, bu geniş takımı kurup işletebilmek.


Bülent Uygun da yukarıda sayılan isimlerden bir tanesi ama, daha çok yeni istifa etti, bence biraz nefes alması lazım. Ayrıca geçen gün bir blogda vardı, katılmamak mümkün değil; 'sevimsizliğin kitabını yazıyordu, yarım kaldı.' yani sevimsizlik biraz kişişel bir tespit ama, gerçekten ikinci bir Fatih Terim olmadan, kendisine biraz çeki düzen vermesi gerektiğini hissediyorum. Belki daha sonraki yıllarda....


Rıdvan Dilmen olmaz mı? Olur, hem de şahane olur. Son yıllarda futbol yorumu konusunda etrafta görünen en iyi isim. Devler Ligi'ne de katılmamış ki, herkes bu hesabı yaptığına yordu. O da olur, diğerleri de olur. Ama işte olmaz!!! Çünkü bıunların olması için kamuoyu desteği, kapı gibi bir federasyon, uzun vadeli plan ve program, ve geniş bir yan ekip lazım. Ama federasyonumuz bunların peşinde değil. Mesela Levent Kızıl'ın açıklamasına göre Fatih Terim gibi kariyeri dünyaca kabul edilmiş, tartışılmaz bir isim bulacaklarmış. Avrupa'nın 6. büyük futbol ekonomisi olarak böyle düşünmemiz gerekirmiş. Benim buradan anladığım, yine ders almam, ders veririm!.

* Bu müthiş başlık Pınarcıım'dan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder